BÜYÜK şair Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın bir dizesi, günün bir saatinde dilime düşer:
"Uluslar büyük evlatlarıyla soluk alır."
Leipzig Kitap Fuarı alanı dışında şehri gezerken, bu dizeyi sık sık tekrarladım.
Johann Sebastian Bach’ın şehri Leipzig’in savurucu rüzgárında dolaşırken, bu dizenin bir dize değil, büyük bir atasözü olduğu kanısına vardım.
Kulağıma, aralıksız Bach’ın çello süitlerinden ezgiler geliyor. Bütün fani gürültüleri bastırıyor, hákimiyetini kabul ettiriyor.
Küçük Alman kentlerindeki sessizlik, dinginlik benim ruhumu arındırır. Bach’ın mezarının başında bu duygum zirveye çıktı. Savaşta zarar gören mezar, onarılmış.
Mendelsohnn, Schiller, Goethe de Leipzig’e uğramış.
Frankfurt Kitap Fuarı Direktörü Jurgen Boos’un davetlisi olarak perşembe günü öğle yemeğini bir şatoda yedik, Goethe burada kalmış.
Sanatçılarının, yazarlarının nasıl da izini sürüyorlar, onların yaşamlarının bir saniyesini bile kaçırmak istemiyorlar. Tarihe yazılsın diye.
* * *
LEIPZIG Gewandhaus’un binasına girdim, CD satan dükkándan Bach’larımı aldım. Almanya’nın ünlü orkestralarından birinin mekánı.
İki Almanya’nın birleşmesi sırasında, o zamanın şefi Kurt Masur’un konuşmasını bir kez daha anımsadım.
Gitmeden önce onun yönettiği Beethoven’ları dinledim.
Nereye gidersem gideyim, yurtdışında ilk aradığım adres, en iyi İtalyan lokantasıdır.
Burada dostlarımla yemek yediğim İtalyan lokantasının bir özelliği vardı.
Lokanta kanalın yanında olduğundan, sahibi buraya iki tane gondol koymuş. Benim gibi gündüz bile suyun üstünde kalmayan birinin gecenin geç saatinde gondola bindiğini düşünmüyorsunuzdur sanırım.
Adam meraklı. Venedik’e gidip, gerçek siyah gondol boyası alacakmış.
Dört yüz elli-beş yüz bin kişilik şehirde, kitap tutkunları fuarı doldurmuş. Fuar cıvıl cıvıl.
Cam ve çelikten yapılan binanın aydınlığı insanın içini ferahlatıyor, genişlik duygusu veriyor.
Boos’un açıklamasına göre ilk fuar Leipzig’de açılmış, kitap bir bütün halinde değil de sayfa sayfa sunuluyormuş.