Paylaş
Kütüphane günden güne zenginleşiyor, okuru artıyor. Kütüphaneye adımı veren Büyükşehir Belediye Başkanı Prof. Dr. Mustafa Akaydın’a teşekkür borçluyum.
Oranın gerçekleşmesinde verdiği emek için de, Fahri Özdemir’in adını anmalıyım.
Unutmayalım ki, kütüphaneyi yaşatanlar o kütüphanede çalışanlardır. Bu gerçeği yinelemeliyim. Benim kütüphanemdeki genç hanım arkadaşlarımın da emeği, yarınlar için bana büyük umut verdi. Kitabı seviyorlar, gelenlere yardımcı oluyorlar.
Kütüphaneye kitap gelmesi için çok hoş bir yöntem bulmuşlar. Otel kapılarına asılan mukavvada üç şey yazılıdır: Birincisi kahvaltı kartelası, ikincisi rahatsız etmeyin uyarısı, üçüncüsü de odayı temizleyebilirsiniz yazısı.
Kütüphane yönetimi de aynı onun gibi bir kartela bastırmış, üzerinde, “Okuduğunuz kitapları, kütüphanenizdeki bağışlanacak kitapları bize bildirin, gelip alırız” deniliyor. Bu çağrının arkasında da kütüphanenin telefon numarası var. Bir telefonla kitabınızın o kütüphaneye ulaşmasını sağlıyorsunuz, bu davet yöntemi kütüphaneye sekiz bin kitap sağlamış.
Ayrıca kitap sayfa ayırma kartları hazırlamışlar, ucunda da bir mavi boncuk sallanıyor.
Okurların ilgisi, edebiyat öğretmenlerinin çocukları buraya getirmeleri beni sevindirdi.
Antalya’ya gittiğimde orada çalışıyorum. Bir gün yardımcıma yazı yazdırırken, sanırım sesim biraz yüksek çıkmış. Genç bir öğrenci kız yanıma gelerek beni şöyle uyardı: “Kütüphaneye adınızı vermişler ama bu size yüksek sesle konuşma hakkını vermiyor.”
* * *
EDEBİYATIN iki ustası da kitaplarını üniversiteye bağışlayanlardan.
Behçet Necatigil, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’ne, Adalet Ağaoğlu da, Boğaziçi Üniversitesi’ne.
Erzurum Üniversitesi’ne gittiğimde Seyfettin Özege Kütüphanesi’ne hayran oldum, o bağışı yapanı andım. Hepsini kendi parasıyla almış ve buraya armağan etmiş. Eski harfli kitapların bulunduğu kütüphane, alanında dünyada bir numara.
Kitaplıklar aileye bırakıldığında ziyan oluyor, çünkü artık evler bunca kitabı koruyacak büyüklükte değil, yeni kuşağın ilgi alanları da farklı olabiliyor.
Benim tavsiyem, kitapların türlerine göre üniversitelere ya da kurumlara bağışlanması.
NTV Tarih’te(*) okuduklarım, bu konuyu yeniden gündeme getirdi.
‘Evrak-ı Metruke’ başlıklı bölümde Çölgeçen Ailesi-James Bond, Indiana Jones ve Lawrence bir araya gelirse...’de Sami Çölgeçen’in hayatı, torunu Sami Çölgeçen tarafından yazılmış.
İlgi çekici bir öykü, okumalısınız.
Beni bu yazıda ilgilendiren bölüm, önemli belgelerin, arşivin yok olması. Sami Çölgeçen’in milletvekilliğini İsmet İnönü alır ve geçim derdi için de şöyle söyler:
“Hazinesini satsın onunla geçinsin.”
Serüven bundan sonra başlıyor:
“Sami Bey bu sözler kulağına gelince koleksiyonundan 300 parçayı Ankara Halkevi’ne hibe eder. Koleksiyonun listesi Halkevi yayınları arasında ve Müze ve Sergiler Şubesi Kataloğu adıyla 1934’te Hâkimiyeti Milliye Matbaası’nda basılır. Eserleri içinde en önemlisi, Ahmed Karahisari’nin Kuran-ı Kerim’idir. Sami Bey 1935’te yeniden Çankırı milletvekili seçilir. Ne var ki kısa bir süre sonra hayata veda eder. 1950 yılında halkevlerinin kapatılması ile koleksiyon yok olur. Yıllardır her fırsatta resmi kurumlar nezdinde yaptığım başvurular ve araştırmalardan ne yazık ki hiçbir sonuç elde edemedim.”
Bu da bağışın bir başka sorunu, bir kurum kapanıyor, koleksiyon yok olup gidiyor.
* * *
HER şeye rağmen kitap bağışlarınızı esirgemeyin.
(*) NTV Tarih, sayı 49, Şubat, s.18
Paylaş