ESKİ Beyoğlu üzerine kitaplardaki bilgiler, kişiler anılarımla buluşunca, çağrışım seli boşanıyor.
Bilirsiniz, geçmişte yaşayan biri değilimdir, eskiye özlemle bugünü tüketenler arasında yer almadım hiçbir zaman.
Ama Georg Mayer’in Türk Çarşısı* kitabını okurken, birden sırtımda o mağazadan annemin aldığı, gabardin, bej rengi pardösüyü hissettim.
Mayer, İstiklal Caddesi’nde şık, tanınmış, ünlü bir mağazaydı. Mağazanın reklamlarına bakarken, bir cümle, eski kozmopolit Beyoğlu’yu özetliyordu: "Bütün diller konuşulur."
Bu basit cümle, aslında o günden bugüne kadar kozmopolit olduğunu her fırsatta söylediğimiz İstanbul’un sloganıdır.
2010 Kültür Başkenti İstanbul’un sicilinde bu reklama yer bulunmalı.
Kitabın başında Rıfat N.Bali’nin yazısını okuduğunuzda, hem eski İstanbul yaşamından kesitler öğrenirsiniz, hem de Mayer’in yaşamı ekseninde geçmişin İstanbul’unun yaşama biçimi, giyim zevki haritasını çıkarabilirsiniz.
* * *
GEÇENLERDE Beyoğlu üzerine yaptığım konuşmada, biraz kişisel tarihime göndermelerde bulundum.
Bunların çoğu, kitaptan elbiseye, kalemden şapkaya kadar bir tür gustolar tarihiydi.
O zamanı anlatırken, bugünün çeşitliliğinin olmaması yüzünden, hepimizin zevkinin tek bir mağazada odaklandığından söz ettim.
Yoksa bugün alışveriş merkezlerinde, her türlü giyim, tüketim eşyası var, seçme zorluğu yaşıyoruz.
Elbette zarafet kavramı her zaman özlenir, insan her zaman yaşamında onu arar. İnsan unsurunu unutmayalım.
Havyar Mağazası, Nea Agora adlı dükkán... Şimdi onlardakilerden çok fazla çeşit var.
Batı ile biz... Her zaman bir karşılaştırma kompleksini yaşadık, yaşıyoruz da. Mayer, bir yabancı olarak Türklerle ilişkilerinden edindiği anekdotları yazmış kitabına.
Zaman zaman insan bir bellek alıştırması yapmaktan zevk alır.
Yıllar önce geçtiğim semtlerden, sokaklardan, caddelerden geçerim.
İstiklal Caddesi de benim için bu özelliği taşır.
Bazen giydiğim bir kumaşı, bazen aldığım bir kitabı, bazen oturduğum bir pastaneyi, bazen tanışmalarımı, bazen evimizin döşemesini aldığımız dükkánları anımsarım.
Değişen zevk ıskalası içindeki yerimi tayin etmeye çalışırım.
* * *
HARUN REŞİT’in öyküsünü bilir misiniz? Bir yoksula destarını armağan etmiş. Sultandan destarı alan yoksul, işi uzatmış. Destara göre kaftan, kıyafetine göre ev isteyince, ikisi de işin içinden çıkamamışlar. En sonunda yoksul, destarını iade etmiş.
Ben de bir gabardin pardösüden nereye geldim. Geçmiş günlerden annem Fevziye Hızlan’a da böylece bir rahmet gönderdim.
(* Georg Mayer, Türk Çarşısı-Şark’ta Ticaretin Püf Noktaları-, Çev: Yusuf Öztel, Önsöz ve Notlar. Rıfat N.Bali, Kitabevi)