Paylaş
Belediyenin düzenlediği Şiir Buluşması günlerinden arta kalan zamanlarımda Konak Belediyesi’ndeki üç butik müzeyi gezdim. Konak Belediye Başkanı Dr. Hakan Tartan ile kültür/sanat danışmanı Namık Kuyumcu, bu müzeleri gezmemi salık vermişlerdi.
Bu tür müzeler hoşuma gider, o alanlarla ilgilenenler için kaynak işlevi görürler. Ayrıca bu tür müzelere bu eşyayı elinde bulunduranlar, bağışta bulunurlar.
Üç müze hangileri:
Mask Müzesi,
Gülmece ve Karikatür Müzesi,
Oyun ve Oyuncak Müzesi.
Mask Müzesi’ne Müjdat Gezen bağışta bulunmuş, Hıfzı Topuz da koleksiyonundaki maskları bu müzeye göndermiş.
Mizah ve Karikatür Müzesi’nde de hem kalıcı eşyalardan sürekli bir sergi var hem de dönem sergileri açılıyor. Müzelerin katalogları düzenleniyor, ziyaretçi sayısı her geçen gün artıyor.
Her zaman yinelerim, yerel yönetimlerin belediye hizmetleri görmesini olağan karşılarım, su-yol-temizlik gibi çalışmalar artık icraattan sayılmamalı bile, benim asıl beklediğim kültürel hizmetlerdir.
Gerçi bir kez böyle yazdığımda sevgili Atillâ Dorsay’ın mimarlık yanı ağır basmış ve belediye hizmetlerinin önemine değinmişti. Ben yerel yönetimlerin kültüre verdiği önemle, yönetimi değerlendiriyorum.
Müzelerdeki eşyayı görünce, şiir buluşmasında birçok şairle bir araya gelince, dünyama uygun günler geçirdim.
OT TOPLAMA ÖDÜLÜ’NÜ KAZANAMADIM
İZMİR’E gittiğimde genellikle Alaçatı’ya da uğrarım.
Çarşısında, dar sokaklarında dolaşırken, yemeklerini yerken, Ege’de bulunmanın tarifsiz tadını duyumsarım.
Küçük dükkânların caddeye serpilmiş masaları, iskemleleri insan sıcaklığının aynasıdır.
Üstelik bozulmayan mimarî yapısı da burayı sevmemin nedenleri arasındadır.
7-8 Nisan tarihlerinde Alaçatı Ot Festivali yapıldı. Ben pazar günü dönmek zorunda olduğumdan yarışmaya katılamadım.
Bu yıl üçüncüsü yapılan Festival’in iki ayrı kategoride yarışması gerçekleştiriliyor:
“En fazla ot çeşidini kim toplayacak?”
“En güzel otlu yemeği kim pişirecek?”
Yemek yarışmasını kazanamazdım ama, en çok otu toplamak için olağanüstü bir gayret sarf ederdim. Üstelik kazananlar altınla ödüllendirilecekti.
Kortej yürüyüşünü gördüm, hatta birlikte fotoğraf da çektirdim.
YOLDAN geçerken Tango Antika’nın önünde durduk.
Dükkânın camında, içeride tango dünyasının ünlü adlarının fotoğrafları, afişleri duruyordu.
Camdaki bir fotoğrafta bandoneon çalan birini görünce, çevremdeki arkadaşlara bandoneondan söz ederken, bizde Arjantin tangolarını Selçuk Kaskan’ın söylediğini, Orhan Avşar’ın da bandoneon çaldığını anımsadım.
Dükkânın sahibi, tango yapan, tangoyu bilen, bu konunun uzmanı Sırrı Turaçlı ile epey konuştuk.
Sadece tangoyu bilen değil, yaşayan biri. Bu konuşmalarda sevgili dostum Fehmi Akgün’ü de anımsadık.
İZMİR’in, Alaçatı’nın tam mevsimi.
Yeniden Kemal Bilbaşar’ın Ay Tutulduğu Gece’sini, Necati Cumalı’nın Ay Büyürken Uyuyamam’ını okuyacağım. Cahit Külebi’yi de unuttuğumu sanmayın.
Paylaş