Filiz Otyam'ın fotoğraflarını seyrederken, Paul Auster'ın Duman/Surat Mosmor senaryosunu anımsadım.
Sinemalarda Smoke adıyla gösterilen filmin kahramanı her gün, aynı saatte köşebaşında durup, aynı açıdan fotoğraf çekiyordu. Ama, hiçbir fotoğraf diğerine benzemiyordu. Çünkü aynı açıdan görüntüde bile bir değişkenlik, hareketlilik vardı.
Filiz Otyam da, Antalya'daki evlerinin 7'nci katından fotoğraf makinesinin merceğini bazen Beydağları'na yöneltmiş, bazen de Konyaaltı'na.
İlk bakışta birbirinden ayırt edemeyeceğinizi sandığınız fotoğraflara yaklaştıkça, sanatta ayrıntının önemini düşünüyorsunuz.
Beydağları günün değişik saatlerinde, değişik mevsimlerde aynı karede nasıl da farklı görünüyorlar...
Sabitlikte farklılığı yakalamak çok daha zor.
Filiz Otyam'ın fotoğraflarını seyrederken, zaman zaman soyut bir resmin gel-gitlerini hissettim.
FİKRET OTYAM'ın ünlü keçili tablolarından birinin önündeyken, keçinin resimlerindeki yerini bir cümleyle özetledi:
‘‘Keçi benim velinimetimdir.’’
Issız bir doğada, karların insanı ürperten yalnızlığında, onun keçisi bana can yoldaşı gibi görünür.
Fikret Otyam, yakında Köln'e gidecek ve Alevi Erenleri Federasyonu'nun duvarına asılmak üzere semah tablosunu armağan edecek.
Fikret Otyam'ın 1944-2003 arasındaki mektuplaşmaları da Dosttan Gelen Selámsın (Günizi Yayıncılık) başlığı altında yayınlandı.
Edebiyat ve basın dünyasının tanınmış adlarıyla mektuplaşmalarını, dostluklarını, çok az da olsa sitemlerini, eleştirilerini, çekişmelerini bu mektuplarda bulacaksınız.
Tanıdığım dostların yıllar öncesindeki yazılarını okurken şunu fark ettim. Onların hem kişisel hem de toplumsal, siyasal tarihteki yerlerini belirlemede bu mektuplar yararlı bir malzeme sunuyor.
* * *
DÜNÜN önemli belgeleri, nice kişiyi anılar, eserler arasından bugüne getiriyor.