Paylaş
Gerek üzerindeki fotoğraflar veya illüstrasyonlarla gerek gönderen veya gönderilen ad ve şehirlere dair birer belgedirler.
Özellikle gezilerden gönderilen kartpostallar hem oranın tarihî yerlerini gösterir hem de gönderenin durumu konusunda bilgi verirdi. Bugün Avrupa’nın tarihi ve büyük kentlerine gidin ve sahaf dükkânlarına bir uğrayın. O şehrin zaman çizgisini görürsünüz.
Hele mektup yazacak kadar zamanı olmayanlar için, şehir içi, kısa ve öz bilgi iletme aracıydı.
Mutlaka görmüşsünüzdür; birçok kişinin biyografisi bile kartpostallar üzerinden yazılıyor. Beşir Ayvazoğlu benzer bir yaklaşımı, bir fotoğraf karesi vesilesiyle yapmış ve ‘1924 Bir Fotoğrafın Uzun Tarihi’ adlı kitabında ortaya koymuştu.
Tekrara düşmemiş
Bugün yazacağım kartpostal kitabı biraz farklı.
Oğuz Karakartal da kartpostal koleksiyoncu dostlarımdan biri.
O, sadece kartpostalları tanıtmıyor bize, kendine özgü bir başka yöntemle onları boyutlandırıyor. Fotoğrafın hikâyesini anlatıyor.
Oğuz Karakartal’ın ‘Kartpostalların Fısıldadıkları*’ kitabının alt başlığı şöyle: ‘Kartpostal Esinli Kısa Öyküler.’
Kitabın başındaki Öndeyiş, Öykü Çekirdekleri’nde uyguladığı çalışmasının öyküsü:
“Kartpostal öykülerini yazmaya neden karar verdim? Kartpostal öyküleriyle neyi kastediyorum? Öncelikle bu soruların cevaplanması gerek. Yıllardır topladığım Osmanlı-Türk kartpostallarının bazıları ‘pullu-damgalı ve eski harfli metin içerikli’. Yani bundan 100 yıl veya daha önceleri İstanbul’dan veya başka bir şehirden, başka bir şehre, bir kişiden başka bir kişiye kısa cümlelerle yazılarak yollanmış. İş böyle olunca bana göre ‘onların üzerindeki kısa yazılar, aslında birer öykü içeriyor.’ Kim, kime, neden, niçin ve ne demek isteyerek onları yazdı ve yolladı?”
Tüm bu saydıklarını, çok zaman çağrışımlar yoluyla, nasıl bir anlam içerdiklerini öyküye dönüştürmüş. Kolaylıkla tekrara düşme riski olan, zor bir işin üstesinden gelmiş. Bunu ancak ‘özgün’lükle başarabilirdi ve bunu gerçekleştirmiş.
Hoş okunan, bizi kartpostallar dünyasına götüren öyküler.
Paylaş