Kahve kadar fincanın da hatırı var

PERA MÜZESİ’nde en azından kahve tiryakilerinin muhakkak görmesi gereken kalıcı bir koleksiyon sergisi var.

Haberin Devamı

Adı hemen dikkatinizi çekecek: “Kahve Molası / Kütahya Çini ve Seramiklerinde Kahvenin Serüveni”.
Sergi için özel hazırlanmış, küçük ama ayrıntılı kataloğunun başında yer alan Kahvenin Serüveni yazısını okumalısınız... En fazla 15’inci yüzyıla kadar geçmişe giden ve bu zaman içinde, Osmanlı imparatorluğu ve tüm dünyayı etkisi altına alan kahvenin kısa serüvenini öğreneceksiniz.
Zamanla oluşan kahvehane kültürü de kişiler arasındaki iletişimi sağlayan, buluşmaları mümkün kılan mekânlardır.
Şimdi de birçok semtte kahvehaneler var, semt sakinleri orada toplanıyor. Yeni kahvehaneler hiç kuşkusuz eskinin birçok işlevini yerine getirmiyor, ancak tamamen de uzak değil.
Kahve piyasasından fincan piyasasına bölümünü okuduğumuzda, kahvenin alınıp satılmasının, yaygınlaşmasının Doğu ile Avrupa arasındaki yerinin önemini öğreneceksiniz.
Sultan III. Ahmed’in Avrupalı tüccarlara kahve satılmasını yasaklama sebebini de öğreneceksiniz. Bu olayın sonrasında, Avrupalılar sömürgelerinden kahve almaya başlamışlardır. Haliyle ticaretin ve dünyanın seyrini değiştiren olgulardan birisidir kahve...
Kahve tüketimi yoğunlaştıkça seramik üretimi de artmış, fincanlar ortaya çıkmıştır. Arapça kökenli fincan -bazı metinlerde filcan- sözcüğü Osmanlıcaya ne zaman ve hangi anlamda girmiş, tam olarak bilinmese de zaman içinde daha çok kahve fincanını karşılar olmuştur.
İlk dönem kulpsuz üretilen fincanlara kulp takılması ise adeta başka bir macera gibidir...
Kitapçıkta, okunacak konulardan biri de Osmanlı döneminde Kütahya’da devletin fincancılarla yaptığı toplusözleşmedir. Tarihi öneminin altını çizmek gerekirse bu sözleşme, Osmanlı döneminde bilinen ilk toplusözleşmedir!

* * *

Haberin Devamı

SONRAKİ dönemlerde zarf da kullanılmaya başlamıştır.
Eskiden genellikle Kurukahveci Mehmet Efendi’den çekirdek kahve alır, onu zevkimize göre kavururduk, daha sonra da değirmende öğütür, taze çekilmiş kahveyi içerdik. El değirmeninde çekildiği gibi sabit değirmenler de vardı.
Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde iki adet tahmishane olduğunu (kahvenin kavrulup öğütüldüğü, satıldığı yer) yazmıştır. Bugün de Eminönü’ndeki Tahmis Sokağı’nda kahvecilerin yer alması bundandır.
Kahveyi nasıl yapacağınızı da aynı kitaptan öğrenip deneyebilirsiniz.
Kahve fincanları, zarfları elbet bir ritüelin doğrultusunda önem kazanmıştır. Evimizde kahveyi içerken fincana da dikkat ettiğimizi inkâr edemeyiz.
Zücaciye mağazalarında çeşitli kahve fincanlarını bulabiliyoruz.
Hiç kuşkusuz bütün anlatılanlar, Türk kahvesi ekseninde dönüyor. Çoğumuz günde mutlaka bir fincan Türk kahvesi içiyoruz.
Fincanlara gelince... İnce işçiliğin ve seçkin sanatın en güzel örneklerini görebildiğimiz bir koleksiyonu oluşturdukları bir gerçek.
“Osmanlı’nın Sosyal Medyası: Kahvehaneler” yazısı kahvehanelerin geçirdiği aşamaları gösteriyor.
Kitapçıkta kahveye dair güzel sözlerden bazıları sizin de ilginizi çekebilir.
“Kahvenin ab-ı hayat olduğundan şüphen mi var?”, bu anonim sözü Şeyhülislam Boztanzade Mehmed Efendi’nin cümlesi tamamlıyor adeta: “Kahve hakkında sözü edilen şüphelerin hepsi kuruntudan ibaret veya riya eseridir.”
“Bu fincanı siz İstanbul’a gönderiniz; orada her şeye bir kulp takarlar!”
sözü ise Keçecizade İzzet Molla’ya ait.

* * *

Haberin Devamı

EMİNİM bu sergiyi gezip, kitabı okuduktan sonra mutlaka evinize güzel bir kahve takımı alacaksınız.

Yazarın Tüm Yazıları