Paylaş
Kişisel bir çelişkiyi yaşadığımı da belirtmeliyim, çünkü birçok soruşturmayı ben de yanıtladım.
Ne var ki, insanoğlu kendi adına başkalarının bu çabaları sayesinde kolaylık sağlandığından, soruşturmalara ihtiyaç duyuyor.
Notos Öykü’nün Yüzyılın 40 Öykücüsü listesini okurken, bir kez daha garip sorular geldi aklıma.
Örneğin, ıssız bir adaya düşseniz, yanınızda bulunmasını isteyeceğiniz on kitap gibi bir dönem anketlerde sıkça karşılaştığımız sorular gibi.
Yani adaya düşeceğim korkusuyla, her geziye çıkışta o on kitabı yanımda mı götürmeliyim? Ayrıca insanın okudukça listesi değişmez mi? Kalık bir okur tanımıdır bu.
Şimdi rakamlarla sanatları özetleyen kitaplar da çoğaldı; ölmeden önce mutlaka okumanız gereken kitaplar, mutlaka görmeniz gereken yerler, filmler listesi oldukça geniş bir hal aldı.
Bu listeler sayesinde, seçim derdinden kurtuluyorsunuz. Kişisel beğenilerinizi uykuya yatırıyorsunuz. Edilgin bir okur, seyirci anlayışı. Üstelik bir de insanı telaşa
götüren bir başlık var. Salık verilenleri soluk soluğa okumalı, seyretmelisiniz.
Ölmeden önce!
* * *
SEMİH GÜMÜŞ, Notos’un 2010, 4. büyük soruşturması yazısında; Türk öykücülüğünün konumu üzerine katıldığım saptamalarda bulunuyor. 40 Öykücü, 205 seçicinin önerdiği 167 öykücü arasından seçildi. Seçenlerin rakamı çok yüksek. Notos’un başarısını burada teslim etmek gerek. Gümüş’ün dergideki yazısının bence en önemli, altı çizilmesi gereken bölümü aşağıdaki satırlardır:
“Çıkan sonucun bu doğruyu göstermediğini belirtmek gerekir mi? Öyküden, yaratıcı yazıdan söz ediyoruz ve edebiyatta yazarlar ve yapıtlarla ilgili doğrular olmaz. Yalnızca bir eğilimi gösterir sonuç, güçlü bir eğilimi, yaşadığımız günlerin beğenisini.”
“Yaşadığımız günlerin beğenisi” sözü üzerinde duracağım. Liste fazlasıyla bu eğilimi ortaya koyuyor.
Oysa ben soruşturmaya katılan yazarların, günübirlik, popüler izler taşıyan beğeni düzeyini aşmalarını beklerdim. Gerçi diyeceksiniz ki öykü antolojilerini
hazırlayanlar bile, “yaşadığımız günlerin beğenisi” izinde seçim yaparlarken, bir soruşturmaya yanıt verenlerden bu kadar ince eleyip sık dokumalarını beklemek, edebiyat tarihinin derinliklerine inmelerini ummak safdillik olur... Ben, beklenmeli diyorum.
Sait Faik Abasıyanık, Halikarnas Balıkçısı adlarının olduğu her yerde mutlaka Zeyyat Selimoğlu da bulunmalıdır. Deniz, deniz adamları konuysa bu edebi ihmale göz yumamam. Listedeki bazı romancıları bu 40 kişilik listede görmesem yadırgamazdım, çünkü onlar öyküleriyle değil, romanlarıyla bilinirler. Sanırım bu romanların yüzü suyu hürmetine listeye konulacak kadar oy alabilmişler.
Türk öykücülüğünde Mehmet Seyda, es geçilecek bir ad değildir. Benim için usta bir öykücüdür, okuyanlar bu yargımı onaylayacaklardır. Öyküleri düşünüldüğünde; Sadri Ertem, Rifat Ilgaz, Adnan Özyalçıner nerede diye soranların olacağını sanıyorum. Kemal Bilbaşar adının olmayışı sizin de dikkatinizi çekmedi mi? Hatta Mustafa Kutlu, Rasim Özdenören, Muzaffer İzgü, Nedim Gürsel, Yekta Kopan, Ayşe Sarısayın...
Yukardaki adların böyle bir seçimde listeye girecek oyu almaları gerektiği kanısındayım. Edebiyatı siyasal eğilimlerin, takımların üstünde gören bir zihniyeti tercih etmişimdir her zaman. Listeye o açıdan da baktım.
Hiç kuşkusuz, her zaman söylerim, her liste eksiktir ve yanıltıcıdır. Ama ne diyelim ki, insanların da bu zamanda listelere gereksinimleri var. Bunları okuyarak Türk öykücülüğü konusunda bilgi edinebilirler.
Aşırı iyimser bir yorumda bulunduğumu da biliyorum.
* * *
SANIRIM en doğrusu soruşturmalara katılmamak, çünkü ortak tutanaklara imza atmak beni tedirgin ediyor.
Notos Öykü, İki aylık edebiyat dergisi, Sayı 20, Şubat/Mart 2010.
Paylaş