GASTRONOMİ dergilerinin artması, yaşam kültürü için sevindirici bir gelişme.
Geçtiğimiz hafta sonu evde kalınca bir yandan ne yiyeceğimi düşünüp, bir yandan da bu düşünceyle yemek dergilerini karıştırmaya başladım.
Yemek tariflerinin yer aldığı romanları okumak hoşuma gider. İyi yemekle iyi edebiyat bir arada olunca akan sular durur.
Bir zamanlar Türkiye’de çok okunan yazarlardan Johannes Mario Simmel’in "Yalnız Havyarla Yaşanmaz" kitabını anımsadım.
Bizde de buna benzer bir söz vardır; "Her gün bal börek yenmez" diye.
Şimdi belleğime damlayan kitaplar, Picasso’nun Sofrası, Selim İleri’nin Evimizin Tek Istakozu.
İçindeki yemekleri yapmaya kalkışmadım, deneyenler var mıdır bilmiyorum.
Çiya Yayınları tarafından çıkartılan Yemek ve Kültür (sayı 10, 2007) dergisini okumaya başladım. Dikkatimden kaçan nice güzel yazıya rastladım.
* * *
GÜLTEKİN EMRE’nin, Tan Oral’ın desenleri eşliğinde yazdığı Sait Faik’te Yeme-İçme Betimlemeleri’nde iştah açıcı satırları okudum. Elbet Emre’nin çok yerinde saptamasıyla sınıf farkını her lokmada hissederek, hissettirerek yazmış. Yemenin hayatın içindeki yerini düşündüren öyküler.
Sait Faik yemek konusunda yazdıklarının bir açıklamasını getiriyor:
"Neden bu yemeklerden bu kadar iştah ile bahsettiğimi harp nedir bilmeyenler, tesadüf edecekleri her kırk yaşındaki adama sorabilirler. Bu çok yakın mazide tokları açlar doyurdu ve açlar öldüler."
Balık çeşitleri konusu elbet onun bilgi alanındadır ama bilmediği lezzetler de vardır:
"Sen ne balığı bilirsin, bilsen bilsen uskumru, lüfer balığı bilirsin. Sana bu akşam yedireceğim kılçıklı balığın İstanbul’da olsan, lokmasını yemezsin. Ama köylük yerde bu balığın tadına doyum olmaz. Parmaklarını da beraber yedireceğim sana."
* * *
Yazımın başlığını merak etmişsinizdir.
Aynı dergide Turgut Kut’un yazısında, Lozan Antlaşması sırasında, Türk delegasyonu tarafından 25 Ocak 1923’te Lausanne-Palace’ta verilen ziyafetin mönüsünden aldım.
Mönü: Marenesse istiridyesi, kaplumbağa çorbası, chambord usulü deniz alacası (alabalık), fındık patates kızartması ile messena sığır filetosu, Polonya usulü kuşkonmaz, İsmet Paşa sülünü ile Ninon salatası, çilek melba ile Osmanlı pötifurları, seçme meyveler sepeti, kahve.
* * *
BİR yemek mönüsü bile insana ne çok şey anlatıyor değil mi?