Paylaş
Öznel yorumlar da olsa, belgesel yanı yararlıdır.
Hüseyin Akbulut’un, ‘Yaşananlar, Tanıklıklar, Düşünceler Işığında-Türkiye’nin Kültür ve Sanat Siyaseti’ kitabı, bizim desteklerden ve kösteklerden oluşan sanat politikamızı irdeliyor. Kimileri diyeceklerdir ki, devletin sanat politikası olmaz, olmamalı da ben bunu başka açıdan değerlendirmeye çalışıyorum.
Devletin sanata mali katkısının tehlikede olduğu bugünlerde sanırım kitaptaki belgeler, aydınlatıcı sayılmalıdır.
Devletin kültür politikası olmamalı ama tarafsız kişilerden oluşan, devletin güdümünde olmayan bir sanat kurumu olmalı. Devlet parayı veriyor diye düdüğü çalmamalı.
Dünyada devletin, hükümetlerin, yerel yönetimlerin sanata mali katkıları konusunda rakamlar veriyor Akbulut. Müzikle ilgili mekânlardan tutun sanatçıların sorunlarına kadar uzayan listedeki maddelerin hâlâ çözülmediğini okumak insana üzüntü veriyor.
Müzik kurumlarımızın siyasetçilerle ilgili notları, zaman zaman güldürse de genelde okuyanı üzüyor.
Aslında devletin sanata katkısı sorgulandıkça bütün bu problemler ortaya çıkacaktır. Bitmez tükenmez Aspendos kavgası’ndan bir bölüm çok şey ifade eder: “Aspendos Festivali’nin açılış günü geldi. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ve Nazmiye Demirel de Aspendos’a geldiler. ‘Çok önemli konukları’ olduğunu söyleyerek benimle tanıştırdıkları ABD’den Eisenhower Vakfı Başkanı, Demirel’le birlikteydi. Festival açılışımıza gelmeyen Kültür Bakanı ise Ankara’da basın toplantısı düzenliyor, festival nedeniyle hakkımda soruşturma açacağını söylüyordu.”
Bu yazılardan öğrendiğimiz bir acı gerçek var: Kültür Bakanlığı her bakanın mezhebine, meşrebine göre değişim için zorlanıyor. Hiçbiri sanatın kendi kurallarının geçerli olmasına müsaade etmiyor.
Hiç kuşkusuz özgürlüğü tanıyan bakanlar da oldu. Kitaptaki, Hikmet Şimşek Cumhurbaşkanı Demirel’e Nasıl Emretti? yazısı bize neyi anlatıyor: Devletin zirvesindeki bir siyasetçinin sanatçı karşısındaki tavrının nasıl olması gerektiğini! Örnek alınacak bir davranış.
Ankara Üniversitesi’nde verilen bir konser sonrasından bu anı bütün siyasetçilere ders veriyor: “Sonunda, konuşmasını hepimizi şaşırtan bir şekilde tamamladı: ‘Sayın Cumhurbaşkanım. Bilirsiniz, yüce Atatürk, ‘Milletvekili olabilirsiniz, bakan olabilirsiniz, başbakan ve hatta cumhurbaşkanı bile olabilirsiniz, ama sanatçı olamazsınız’ diyerek biz sanatçılara sizin üzerinizde yer vermişti. Ben de Atatürk’ün bize verdiği bu konuma dayanarak size emrediyorum! Bu hançeri sırtımızdan çekip çıkarınız, tarihi binayı bize veriniz!’
Bu son cümleden sonra Hikmet Şimşek yerine oturdu. Salonda soğuk bir hava esiyordu. Beklenmeyen, alışık olmadığımız bir konuşmaydı. Ev sahibi Günal Akbay’ın çok kızdığını tahmin ediyordum. Anayasa Mahkemesi Başkanı Yekta Güngör Özden’le ikinci sırada yan yana oturuyorduk. Cumhurbaşkanı hemen önümüzdeydi. Konuşmanın etkisiyle önümüze bakıyorduk. Salonda büyük bir sessizlik vardı.
Süleyman Demirel tekrar sahneye çıktı ve şöyle dedi:
‘Emir tebliğ olundu, ben de tebellüğ ediyorum’.”
Bir Köy Enstitülü olan Hüseyin Akbulut’un, devletin orkestralarının genel müdürlüğüne, müsteşar yardımcılığına kadar yükselmiş biri olarak, tanıklıkları, mücadeleleri bugün birçok düşüncemizi etkileyecek malzemeyi içeriyor.
* * *
BUGÜNÜN tartışmalarına bu kitabı okumadan katılmayın.
Yaşananlar, Tanıklıklar, Düşünceler Işığında-Türkiye’nin Kültür ve Sanat Siyaseti, Hüseyin Akbulut, Müzik Eğitimi Yayınları.
Paylaş