Necip Fazıl Kısakürek, Türk şiirinin, önemli, yönlendiren ve etkileyen adlarından biridir. Şiirini, şiir geleneğimizden çok Doğu’ya özgü düşünce geleneğinden almış, içe dönme tavrını benimsemiştir.
İnsanın varlığını, psikolojik unsurların zenginliğinde anlatmış, bazı kavramlar üzerine yaptığı şiirsel çeşitlemeler, Türk şiirindeki vazgeçilmez yerini almasına gerekçe olmuştur.
Şiirde, özgünlüğün ve kendine özgülüğün bayraktarlığını yapan şairlerdendir.
Ölüm, hayat, yalnızlık, ‘ben’le hesaplaşma üzerine -ki çoğu öyledir- şiirleri, tasavvufun derin izlerini, şiirsel yorumunu taşır.
Yaşanan dünya ile göçülen dünya arasındaki bağı, Türk şiirinde, hüznü aşan, onu bir dünya görüşüne yaslayan bir dozda yazmıştır.
Çok tuhaftır ki şiirimizde bir eşleştirme anlayışının egemen olduğu gerçeğinden rahatsız olmuşumdur. Onu da yazımda söz konusu edeceğim.
Necip Fazıl Kısakürek’in Çile başlıklı şiirler toplamını okurken, antolojilere geçmiş her şairin kaderini onun da paylaştığını gördüm.
Çok tanınmış, çok bilinen, hemen hemen her antolojide yer alan şiirleri kadar iyi, hatta ustalığını çok daha fazla gösteren şiirler pek anılmamıştır.
Şair eşleşmelerine benim de kapıldığım zamanlar olmuştur, tartışma ortamında.
Ama eşleşmelerle bir şairi anlatmanın yanlış bir yöntem ve anlayış olduğu kanısındayım.
Bir zamanlar Tevfik Fikret - Mehmet Akif Ersoy, daha sonra da Názım Hikmet - Necip Fazıl Kısakürek karşılaştırmalarını abartarak, bunu bir değerlendirme ölçütü olarak sunmak, iki şairin de şiirlerini ideolojilerine kurban etmektir.
Aslında bu, şiiri ideoloji merceğinden görenlerin şairlere yüklediği bir misyondur. Kendi düşüncelerinin silahı olarak kullanmışlardır onları.
Necip Fazıl Kısakürek’in şiirlerinin ardındaki düşünceyi ben, ideolojiden çok, poetika kavramı başlığı altında yorumlamaktan yanayım.
İyi şairlerin çoğu benmerkezcidir (egosantrik), onun da şiirleri dışındaki düzyazılarında bu daha fazla sezilir.
Şiirinden, yazısından, kanaatlerinden ötürü çileli bir hayat geçirdi. Şiirine bunlar sert imgelerle, zihne çarpan dizelerle yansıdı.
Ancak ben iyi şairler eğer düzyazı yazmışlarsa, onların bu yazılarının da şiir yorumuna, anlaşılmasına, algılanmasına yardımcı olacağı kanısındayım.
Hayatına baktığınızda bir şair dağınıklığının olağan yolunu izlersiniz. Tutkular, terk etmeler, kötü günler, iyi günler.
Şiire, şiirin meselelerine, siyasete, kısaca dünyaya hep eleştirel gözle baktı. Hayatında mümin, edebiyatta münkir idi. Elbette yüzeysel genelgeçer kurallara direndiğinden. Çünkü iyi şair, reddetmeden, geleneği kıyasıya eleştirmeden iyi şiir yazamaz ki.
Sanatın eşliğinde, edebiyatın kattığı lezzeti, üslubu unutmayan bir aksiyon adamıydı.
İdeolojisi şiirine yansıdığı anlar, şiiri zedelendi. Ama iyi şiirlerinde dünya görüşü biçimle içeriğin başarılı buluşmasıydı.
Dünya görüşüne çok önem verdiğini, kendi kaleminden öğrenebilirsiniz:
‘Dünya görüşünüz nedir? diye sorulsa acaba kaçı cevap verebilmek iktidarında?Muallakta fikir, muallakta sanat, muallakta cemiyet, anladığım nesne değil.’
Her düşünce, her eğilim onda en üst şiddette zihinsel yankı buldu:
‘Bir fikir ki, sıcak yarada kezzap,
Bir fikir ki, beyin zarında sülük,
Selám, selám sana haşmetli azap
Yandıkça gelişen tılsımlı kütük.’
Evet, şiiri de düzyazısı da ‘sıcak yarada kezzap’ gibidir. Sahte kahramanları kıyasıya eleştirir, iyi bir şiirin olağan duyarlığında, insanın bütün halleri vardır.
İmgesel düzenden düzyazıya geçtiğinde bu daha da şiddetlenir.
Batıyı ölçütlerinde unutmadı ama eleştirdi.
Batı karşısında durumumuzu gecikmeli bir etki biçiminde tanımladı.
1970’li yıllarda TRT 1’de yaptığım Yaşayan Edebiyatçılar programında yaptığımız konuşmada, Batı’dan her şey bize gecikmeli geliyor, demişti.
Ona göre, şiirin Batı’daki yükselişi de çöküşü de bize rötarlı ulaşabildi.
Sanat üzerine, özellikle şiir üzerine yazdıklarını mutlaka okuyun, şiirine yaklaşımda yeni kapılar açacaktır size bu yazılar.
Poetika’sını bilmeden Necip Fazıl Kısakürek’i okumak bana hep eksik okuma gibi gelir.
Şiirinde de hayatında da hep zorlukları tercih etti, bir şiirinde dediği gibi:
‘Kolay mı kafdağını çevirmek dolay dolay?
Var ol ey ulvi zorluk, yere bat sefil kolay!’
Düşünce, ideoloji, şiir bağlantılarını anlamadan Necip Fazıl Kısakürek’i yeterince anlamak mümkün değildir.
Çünkü Türk şiir serüveninde özgünlük kavramı dendiğinde, yüzölçümü epey büyüktür.