Hakiki İstanbul

İstanbul’la ilgili kitapları seçerken dikkatli olmalısınız. Hakiki kitapla taklit arasındaki farkı bilmezseniz, gereksiz yere istemediğiniz, aramadığınız kitabı okumuş olursunuz. Size bu konuda salık vereceğim ilk elden kaynak kitaplarından biri de; Ahmet Refik Altınay’ın ‘Eski İstanbul’u

Ramazan geldi.
Gazetelerde, televizyonlarda bu aya ait programlarda genellikle eski İstanbul gündeme gelir.
Ramazan ayında ne yapılırdı, nasıl yaşanırdı konuları işlenir.
Ne yazık ki bu konuda hiçbir yeni kaynak olmadığından, bütün yazılar, programlar tekrardan ibaret. İncelediğinizde gazetelerde veya televizyonlarda anlatılan hikâyelerin o yılları anlatan yazarların kitaplarından olduğunu anlarsınız. Reşat Ekrem Koçu, Süheyl Ünver ilk akla gelen isimler olur hattâ.
Oysa bu yazıların gerçek kaynağı olan kitapları okuduğunuzda, özellikle eski İstanbul’la ilgili kitapları seçerken dikkatli olmalısınız. Hakiki kitapla taklit arasındaki farkı bilmezseniz, gereksiz yere istemediğiniz, aramadığınız kitabı okumuş olursunuz.
İşte salık vereceğim doğru ve ilk elden kaynak kitaplarından biri de; Ahmet Refik Altınay’ın Eski İstanbul’udur.
Anlattığı zaman dilimi, 1553-1839 arasını kapsıyor.
İstanbul’un sonraki birçok özellikleri, zevkler, yaşama biçimleri, bu zaman diliminde oluşmuş, bıngıldak halinden kemikleşmeye dönüşmüştür.
Ahmet Refik Altınay’ın Eski İstanbul’u biraz çaba göstermenizi istiyor. Kelime hazinenizi zenginleştirmede de bu kitap yardımcı olacak denebilir. Yani biraz sözlük kullanmanız gereken yerler olacak kitapta. Bu durumu yayınevinin fazla uzman işi bir kitap gibi düşünmesine de, okurların sözlük kullanma alışkanlığının azlığına da bağlayabiliriz.
Sadece günlük dili bilerek, konuşarak bir edebiyat lezzeti almak mümkün değildir. İyi bir okur bunu bilir, algılar. Kimi zaman okunması gereken kitaplarda, mutlaka sözlüğe bakmak gerekir, işte Ahmet Refik Altınay’ın kitabı da sözlüğe bakmak gereği duyuracak size.
Hem eski İstanbul’u öğrenecek, hem de kelime hazinenizi geliştireceksiniz.

70 AKÇEYE 100 LİMON

Kitap aşağıdaki bölümlerden oluşuyor:
Yeni Saray / Şehir hayatı, Mesireler, Meyhaneler / İstanbul’da Asayiş Meselesi / Meskûkat ve Belediye İşleri / Su, Ekmek, Et, Odun, Kömür / Sanayi, Ticaret, Gümrükler / Gayrimüslimler ve Ecnebiler.
Sarayda ne yenir ne içilirdi? Aylık mutfak masrafı ne kadardı? Yemek düzeni nasıldı?
Bu bilgiler, günlük yaşamı ayrıntıyla öğrenmemizi sağlıyor.
Fatih’in sofrasında yenen yemeklerin isimleri şunlardı: Lapai hassa, pidei hassa (peynirli), pidei hassa (ıspanaklı), mantıi hassa, buranii hassa, çorbai hassa, böreki makiyanı hassa, mastavei hassa, dutmaç, börek.
Tatlılar ise; bal, muhallebi, zerde, kaymak, baklava, helva, sütlü kadayıf.
Meşrubat; şerbet, pekmez, boza, naneli üzüm şerbeti.
Meyveler, (mevsimine göre) armut, nar, badem en ziyade kullanılırdı.
Fatih devrinin ölçüleri şunlardı: Kantar, mut, ludra, kelendir, şinik, kile, miskal. Erzak ve yemiş fiyatı 1473 senesinde berveçhi atiydi: Yağın kıyyesi 8, zeytinyağının 6, armudun 5, üzümün 2, Eflak tuzunun 2, eriğin 5, narın 3 akçe idi. 200 yumurta 23, 1000 limonsa 70 akçeye alınırdı.
Fatih’in sarayına un Bursa’dan, bal Malkara’dan, zeytin İzmit’ten, tuz Eflak’tan, üzüm Kargın’dan ve Ayaş’tan, balık bazen Terkos gölünden, armut ve kestane Bursa’dan gelirdi.

ÇEKMECE’DEN PİSİ BALIĞI

O dönemde İstanbul’un lâlesi ve leylakları, tüm dünyanın ve döneminin en meşhur çiçekleri. Yurt dışına bile ihraç ediliyor.
Bugün de aynı adı taşıyan semtlere, Kanunî döneminin devlet adamlarının adları verilmişti.
Hangileri olduğunu ve İstanbul ahalisinin hangi semtlerde oturduğunu yine bu kitaptan öğreneceksiniz.
İstanbullular Çekmece Gölü’nden pisi balığı avlar, tereyağında pişirip yermiş.
Mesire yerlerini nasıl kurulduklarını, neler yaşandığını okuduğunuzda, eğlence hayatının dünden bugüne değişen ve değişmeyen yanlarını göreceksiniz.
Tütün ve kahve nasıl yayıldı, yasaklama ve içmek için nasıl gerekçeler bulundu. Din adamları düşüncelerini nasıl ifade etti?
İstanbul’da meşhur kahveler ve meyhaneler her zaman var olmuştur, Evliya Çelebi, “Hele Galata demek, meyhane demektir” diyor. O dönemin tarihini okuduğunuzda, devlet adamlarının işrete iptila derecesine belki de şaşıracaksınız.
İstanbul’da Asayiş, özellikle okunması şart olan bir bölüm:
“İstanbul mahallelerinde inzibata riayet olunduğu halde, gene ev basmak, insan öldürmek gibi haller vaki olurdu. Buna mani olmak için İstanbul halkı birbirine kefil verirler, kefilsiz olanları mahallelerde oturtmazlardı. İstanbul’da beş yıldan az oturmuş bulunanlar memleketlerine gönderilirdi. Bu gibileri kayıt altında bulundurmaları için imamlara, meyzinlere, kethüdalara, vakıf odaların odabaşılarına, kervansaraycılara sıkı tembihler icra edilirdi.”
Çok hoşuma giden bölümlerden biri de; ‘Gayrımüslimler ve Ecnebiler’ başlığını taşıyor.
“İstanbul’da yaşayan gayrimüslimlerin kâffesi meratip silsilesine tâbi tutulurlardı: Evvelâ Rumlar, sonra Ermeniler, daha sonra da Yahudiler... Hattâ padişah Edirne’den İstanbul’a geleceği zaman, devlet ricalinden sonra onların da bu suretle sıralanarak padişahı istikbal etmeleri ‘resmi kadim’ icabındandı.
Eski İstanbul; saraydan sokaklara, köşklerden kahvehanelere, meyhaneler uzanan hayatını zevkle okuyacağınız bir kitap.
(Eski İstanbul, Ahmet Refik Altınay, Kapı Yayınları)

DOĞAN HIZLAN’IN SEÇTİKLERİ

Aslı Tohumcu / Abis / Kırmızı Kedi Yayınları
Thomas Bulfinch / Bulfinch Mitolojileri / Pinhan Yayınları
Hilmi Ziya Ülken / Uyanış Devirlerinde Tercümenin Rolü / İş Bankası Kültür Yayınları
Necip Mahfuz / Han el Halili / Hitkitap
Tomasso Campanella / Güneş Ülkesi / Say Yayınları
Yazarın Tüm Yazıları