Paylaş
Geçtiğimiz hafta o an geldi çattı.
Doktorum, laf arasında bir de şöyle bir şey söylemişti, “Hayat kaliten bozulduğu anda istediğin zaman ameliyat edebiliriz.”
Ben de etrafı buğulu görmeye, zaman zaman caddeden geçerken sis bombası atılmış bir yerdeymişim hissine kapılmaya başladığım için, doktora teslim oldum.
Bilirsiniz, daha önce aynı ameliyat tecrübesini yaşayanlar “Aaa çok basit” sözünü kullanırlar.
Çünkü geçmişte yaşanılan unutulur ve hep tatlı bir anı olarak anlatılır. İlk önceleri bu fikirde değerlendiriyordum. Evet, belki hayati bir ameliyat değil, ama müz’iç bir ameliyat.
Öncesi ve sonrasında yaşanan tedavi süreci, daha doğrusu, belli saatlerde uygulanan damla tedavisi, insanı bıktırıyor.
Önce sol gözümü, sonra sağ gözümü ‘açtırdım’.
Benim kütüphane evimdeki bazı onarım işlerini yapan sevgili bir dostumun kızı geçmiş olsun telefonunda şöyle dedi: “Doğan Amca, artık gözün açıldı, hesapları iyi inceleyeceksin, babam seni aldatamayacak.”
* * *
AMELİYATIMDAN kısa bir süre önce, John Berger’in yazdığı ve Selçuk Demirel’in resimlediği “Katarakt”(*) kitabını okumaya başladım, başıma gelecekleri önceden öğrenmek istedim.
Bir cümle, beni umutlandırdı: “Kataraktın gözünüzden alınması belli bir unutkanlıktan kurtulmanız gibi bir şeydir. Gözleriniz ilk kez gördüklerinizi yeniden hatırlamaya başlar. Bu yüzden gözlerinizin ameliyattan sonra karşılaştıkları bu durum bir çeşit görsel yeniden doğuşa benzer.”
Doğrusu yazı ustası Berger ile çizim ustası Demirel bir araya gelince beni ikna ettiler, hastaneye tıpış tıpış gittim.
Katarakt olanlar bilir, benim sözüm bugünden sonra olacaklara... İlk önce sol gözüme ameliyat yapıldığında nasıl görüyorum diye, sağ gözümü kapatıp sol gözümle renklere baktım. Kuşkunuz olmasın bu deneyimi de bana Berger öğretti: “Önce sol gözümü, sonra da sağ gözümü yumarak önümdeki bir nesneye bakıp eğleniyorum... İki görüntü de açıkça birbirinden değişik. Aralarındaki ayrım(lar)ı tanımlamalı. Yalnız sağ gözümle baktığımda, her şey eskimiş görünüyor; yalnız sol gözümle baktığımdaysa her şey yeni. Bu, bakılan nesnenin gerçek yaşının değiştiği anlamına gelmiyor. Nesnenin eskiliği ya da görece yeniliği değişmiyor. Değişen, nesnenin aldığı ve yansıttığı ışık. Nesneyi yeni kılan ya da azaldığında eski gibi gösteren ışık.”
* * *
MAVİ rengi çok severim, meğer ki mavinin bir görsel özelliği de varmış, onun için gene Berger’in Mavi’ye övgüsünden bir bölümü yazıma almadan edemedim: “Önceden bu kadar iyi göremeyip de görmeye başladığım renk mavi. (Mavi ile mor, dalgalarının kısalığı yüzünden, kataraktın donukluğunda yön değiştiriyorlar.) Yalnız katışıksız maviler değil, öbür renklere karışan maviler de. Kimi yeşillerin, morların, galibardaların ve grilerin içine karışan maviler. Sanki gökyüzü yeryüzünün öbür renkleriyle randevusunu hatırlıyormuş gibi.”
Sevgili okurlarımdan bu ameliyatı düşünen olursa diye geçirdiğim serüveni yazdım.
Buna “katarakt günlüğü” de diyebilirsiniz.
(*) John Berger, Selçuk Demiler / Katarakt / YKY
Paylaş