BİR ülkeyi, bir kenti, bir mahalleyi, bir caddeyi, hatta bir sokağı gezerken, mutlaka o toprakların yazarını unutmayın.
Sıradan bir turistken, birden edebiyat lezzetiyle bir ayrıcalık kazanırsınız. Oturduğunuz kahvenin boş iskemlelerini tanıdığınız edebiyatçılar doldurur.
Sokaklarda onlarla selamlaşırsınız, gördüğünüz bir evi onun kahramanlarıyla canlandırırsınız.
Bir bilgi oyunudur bu aslında. Edebiyat, sanat birikiminizin sınanmasıdır.
Özcan Yüksek’in yazısı ve fotoğraflarıyla 100 Yıl Önce St. Petersburg- Dostoyevski ve Rusya’sı’nı (Atlas Dergisi, Sayı: 162-Eylül 2006) okur ve seyrederken, kitaplar, yazarlar, mekánlar üst üste çakıştılar. Sanki bir sandviç baskıya bakar gibi...
Dostoyevski üzerine yazdığı kitabı benim de her zaman küçük kitaplığımda bulundurduğum Nikolay Berdyaev’in kitabından bir alıntıyla başlıyor yazı:
"Dostoyevski, tüm yaratıcı gücünü tek bir konuya adamıştı: İnsan ve insan yazgısı."
Yazarların yaşadıkları yerlerin, yazdıklarını etkilediğini, o toprağın, o insanların özelliklerinin eserlerine yansıdığını bilmeyen, edebiyatın sınırları dışında kalır. Öyleyse St. Petersburg’u tanırsanız, Dostoyevski’nin edebiyat coğrafyasının haritasını da masanıza sermiş olursunuz.
Özcan Yüksek bunu yapmış.
* * *
EDEBİYAT tarihinde Dostoyevski gibi adlar, yaşamımız boyunca kendilerini bize hatırlatırlar. Hayatımızın birçok olayı, ona bir göndermedir.
Acaba gittiğimiz kentte yazarların yaşadıkları yerleri görüyor muyuz? Böyle bir gezi alışkanlığımız var mı? Çok az kişinin buna evet diyeceğini sanıyorum. Tersi beni ne kadar mutlu ederdi.
Bırakın dışarları, sınırlarımızın ötesini...
Kaçımız, Halikarnas Balıkçısı’nın yazdıklarını okuyarak Bodrum’u gezdik. Hangimiz Rumelihisarı’na birçok kez gittiğimiz halde Tevfik Fikret’in Áşiyan’ını ziyaret ettik.
Her gün binlerce kişinin volta attığı, rahmetli Sezer Tansuğ’un deyişiyle, "kazıdığı" İstiklal Caddesi’nin tarihini, o kahvelerde oturanları, meyhanelerde demlenenleri öğrenmek isteği hiç mi uyanmadı içinizde...