Paylaş
FATİH SULTAN MEHMED'in İstanbul'u fethedişinin 547. yılını kutluyoruz.
İstanbul'un Fethi ve Fatih'in (II. Mehmed) yönetimi konusunda bugün biraz düşünmemiz ve örnek almamız gerekiyor.
Hiç kuşkusuz, bu güzel şehrin mozaiğini, çeşitliliğini gözönünde bulundurarak.
Fetih'in 500. yılı kutlanırken ben bir lise öğrencisiydim. O zaman İstanbul üzerine yazılmış ne kadar şiir kitabı varsa topladım. Günlerce o şiirleri okudum. Nedim'den başlayıp, Tevfik Fikret'e, Abdülhak Hámid'e, Edip Ayel'e kadar geniş bir İstanbul şiir atlasını nerdeyse ezberledim.
Siyasal fetihler, toplumsal bir uzlaşmaya dönüşmedikçe, kalıcılık kazanmıyor. Askeri zaferlere politik mantık eklemlenmedikçe, tarihte bütün görkemiyle yer almıyor.
Fatih, hiç bir zaman zafer sarhoşu olmadı, hoşgörünün soğuk kanlı tavrını benimsedi.
Eğer Fatih, bize kozmopolit bir İstanbul bırakmamış olsaydı, bugün onu bu kadar sevgiyle, saygıyla anar mıydık acaba. Bizans'tan Osmanlı'ya, Cumhuriyet'e uzanan tarih dalgalanmaları içinde bu eşsiz şehri, rüyalarımızın beldesi olarak tasvir edebilir miydik?
Ben Fatih'in tarihi değiştiren büyük zaferinin, belli bir kesimin övünme aracı olmasından yana değilim. Övünmelerin hem nesnel hem de öznel yanları vardır. İkisinin dengesini bulabilen Fatih'e layıktır.
***
FETİH ile işgali karıştırmazsak, bunun bir Hristiyan kırımı olmadığını bilirsek, İstanbul ve Fetih olgusunu daha çağdaş ve hümanist biçimde algılayabiliriz.
Çünkü Fatih de bunu böyle algılamıştı. Yoksa, başka dinden, dilden insanları nasıl mutlu edebilirdi? Yoksa, nasıl bütün bu değişik insanların ortak güzelliklerinin sentezinden böyle bir İstanbul yaratabilirdi.
O, gerçekleşmeyecek Fetih rüyalarının sultanı değildi; gerçekçiliğin, askeri dehanın, kanuni yönetimin sırrını keşfeden bir liderdi.
Kutlamaları bir gerilime, birbirimizi suçlamaya dönüştürmenin onun ruhuna, hoşgörü anlayışına aykırı olduğunu düşünüyorum.
İstanbul'un alınışında, sadece zafer çığlıkları yankılansaydı, bu Fetih'in üzerine bir imparatorluk kurulamazdı. Adil yönetimin, hoşgörünün ebediliği o günlerden bu günlere yansıdı.
Fatih'in bilime, sanata verdiği önemi, önceliği düşününce nasıl bir açıdan onu anmamız gerektiği konusundaki ilkeyi de tesbit edebiliriz.
İstanbul'un fethinden hemen sonra, Gazzali'nin ve İbn Rüşd'ün eserlerinin eleştirilmesini ve bu konularda kitaplar hazırlanmasını istemiştir. Avn*ı mahlası ile şiirler yazmış ve divan düzenlemiştir. Şair Ahmed Paşa'yı vezirliğe yükseltmiştir. Fatih Dönemi içinde yapılan ve mimari açıdan önem taşıyan eser sayısı, 750'dir.
Azınlığın ve kültürünün bu şehre lezzet verdiğini bilen ve onları koruyan, gözeten bir şair padişahtır.
Onu yetiştiren bilim adamlarını burada hatırlatmaya gerek yok. Ama, Rumca, Latince öğrendiğini söylemeye gerek var.
İstanbullu bir bestecinin Cemal Reşit Rey'in Fatih eseri de onun kişiliğinin bir yanının seslendirilmesidir.
***
FATİH'e saygı ve sevgi duyuyorsak.
İstanbul'u onun bize bıraktığı İstanbul olarak yaşatalım.
Camiiyle, kilisesiyle, havrasıyla ve kozmopolitliğiyle.
Paylaş