AHMET ŞIK’ın İmamın Ordusu kitabına geçtiğimiz hafta, daha basılmadan el konuldu!
Türkiye’de özgürlüğü en fazla tehdit edilen, kaderi en fazla tehlikede olan, kitap ve dergidir. İstanbul dışındaydım, kitabın basılmadan yok edilme girişimini gazetelerde okuduğumda, bir bilimkurgu kahramanı gibi belleğimi yokladım. Yıl 12 Mart 1970 mi? Yoksa 12 Eylül 1980 olabilir mi? Daha fenasıydı. Bu “karanlık” günlerin bile üzerinden onlarca yıl geçmiş, yeni bir on yıllık döneme girmiştik. 2011’deydik! Belleğimi kaybettiğim kaygısına düştüm. Fransız edebiyatının büyük ustası Andre Gide, “Hatırlamak dert icadıdır” diye yazmıştı. Çok doğru, birden 1970’lerin, 1980’lerin kitap toplama olaylarını anımsadım, bir yıl süren aklama serüvenleri canlandı gözümde. Yazarlar, birçok sitede okur mektuplarında, kitaba basımevinde el koymanın yeni olmadığını, Kâzım Karabekir’in kitabına da el konulup, yakıldığını yazıyorlar. Sonuç ne oldu, yıllar sonra Kâzım Karabekir’in bütün kitapları yayımlandı. Yazma özgürlüğü yok edilemiyor, olsa olsa sadece erteleniyor. Ünlü maddeyi tekrarlamalıyım: “Suimisal emsal olmaz.” Daha kitap basılmadan, hangi kâhin bunun içinde olanları biliyor? Şimdi masasının başında kitap yazan, her an basılma tedirginliği içinde nasıl özgürce çalışabilir? Bunun bir sindirme olmadığını kim söyleyebilir? Kafalardaki iç sansür, sansürlerin en korkuncudur. * * * AHMET ŞIK’ın vitrinlere çıkmadan toplanan kitabı geçmişte kalmasını arzuladığım, ama sık sık güncellenen kötü anılarımı anımsattı bana. 12 Mart 1970, Altın Kitaplar Yayınevi’nin yayın yönetmeniyim. Kitaplar toplatılıyor, sorumlular emniyete çağırılıyor. Bizim iki kitabımız hakkında soruşturma açılmış. Biri Roger Garaudy’nin Jean-Paul Sartre ve Marksizm kitabı idi, dilimize Adnan Cemgil çevirmişti, diğeri de Jean-Paul Sartre’ın Özgürlük Yolları kitabıydı, üç ciltlik kitabın başlıkları şöyleydi: Tükeniş - Bekleyiş - Uyanış Uyanış, Erzurum’da çıkan bir Kürtçe dergi ile karıştırıldığından soruşturma açılmıştı. Bir yıl boyunca bütün yayıncılar mahkemeye gidip geldik, sonra da aklandık. * * * NÂZIM HİKMET’in kitapları yıllarca yasaklandı, şiirseverlerin çoğu onun şiirlerini fotokopi olarak kitaplıklarında sakladılar, okudular. Ne acıdır ki, bir Türk şairinin şiirlerini Bulgaristan’da Türkçe yapılan baskılardan okudular. Dünyanın okuduğu bir şairi kendi yurdunda yasaklamanın garipliğine bugün acı acı gülüyoruz. Yasak kitaplar, bizim özgürlük tarihimizin kara noktalarıdır. Kütüphanelerde, özellikle devlet kütüphanelerinde böyle bir durum savunulamaz. Marko Paşa yasaklandı sürekli isim değiştirerek yeniden çıktı. Şimdi bütün sayıları, yazma, yaratma özgürlüğünün örnekleri olarak okunuyor, okutuluyor. * * * BU konuya bunca satır az. Gene yazacağız.