Paylaş
Çünkü 45. İstanbul Müzik Festivali başlıyor.
Müzikseverler, tatillerini bu festivale göre ayarlarlar.
Kendimden bilirim.
Ben, festivallerin belli salonlar, mekânlar dışında yapıldığı şehrin her semtine yayılmasını isterim. İKSV, bu yıl bunu gerçekleştirmiş, 8’i ilk defa kullanılacak 15 mekânda, birbirinden ünlü grupları, solistleri dinleyeceğiz.
Festivallerin bir başka özelliğini de yıllardır savunmuşumdur.
Birincisi bir teması olması, ikincisi de bestecilere yeni yapıtlar ısmarlaması.
45’inci İstanbul Müzik Festivali’nin teması “Sıradışı”. Program da temaya uygun sıra dışı performansları içeriyor.
Bu sene beste ısmarlanan isim ise, yaşayan en ünlü bestecilerden Philip Glass oldu.
Sanırım bu büyük besteciyi tanıtmaya gerek yok. Her müziksever mutlaka onun bir bestesini dinlemiştir. Çünkü birçok bestesi popüler bir dinleyici kitlesine ulaşmıştır. Festival için 11. Senfoni’yi besteledi.
Ayrıca eserin Türkiye prömiyerinde Keman ve Viyolonsel İçin İkili Konçerto’su da seslendirilecek. Konserden önce Aykut Köksal da bir konuşma yapacak.
Philip Glass’a beste ısmarlamanın önemine değineceğim. Besteci bu yıl 80 yaşına bastı. Dünyanın çeşitli konser salonlarında besteleri çalınıyor. Geçen aylarda 10. Senfoni’si seslendirilmişti.
Dünyanın ünlü klasik müzik dergilerinde onunu hakkında yazılar çıktı, söyleşiler yayınlandı. O dergilerin kapağında yer aldı.
Festival yetkililerinin, yöneticilerin gündemdeki sanatçılara beste ısmarlaması, uluslararası festivallerde önem arttırıcı bir öğe. Festival kitapçığına baktığınızda, sanatçılarımızın uluslararası alanda yükselişini de gözlemleyebilirsiniz. Festivalin onları da programlarında değerlendirmesi, ileriye dönük müzik çalışmalarına katkıda bulunması anlamını taşır.
KONSERLERDEN önce yapılacak konuşmaların da programa, dinleyicilere zenginlik kazandıracağı kanısındayım. Bu sene, tanınmış edebiyatçıların konuşmaları, iki tür arasındaki gelgitlerin de güzelliğini yansıtacaktır. Acı Bilgi - Füg Sanatı Üzerine Bir Roman Denemesi’ni yazan Enis Batur’un Bach’ın Goldberg Varyasyonları konserinden önce bir konuşma yapması, festivalin isabetli seçimlerinden biri olarak yorumlanmalıdır.
Evin İlyasoğlu’na Onur Ödülü verilmesi de beni sevindirdi. Türk bestecilerinden tanınmış yabancı bestecilere kadar birçok müzikçi üzerine yazdığı kitaplarla, yazılarıyla, 20 yıldır düzenlediği Boğaziçi Konserleri için gösterdiği çaba ile bu ödülü fazlasıyla hak etmiş bir ad. Kutluyorum.
İstanbul gibi çokkültürlü, çok inançlı bir kentte, değişik mekânlarda etkinlikler yapılması festival kavramının doğru yorumlanmasını gösteriyor.
Galata Mevlevihanesi’nden Kapalıçarşı’ya, Aya İrini’den Boğaziçi Üniversitesi’ne, oradan Rum Ortodoks Kilisesi’ne hatta Bomonti’ye kadar uzayan yol haritası, İstanbul’a özgü renklerin, seslerin tanıtılması için festivale yakışır bir program anlayışı.
Günün, tatil günlerinin değişik saatlerinde de müzik dinleyebileceğiniz bir atmosfer oluşturuyor.
Oda müziği konserlerinin en iyi toplulukları Türk müziği tutkunları için bir şölen niteliği taşıyor.
45 yıldır bize iyi müziği dinleten festivalin başlamasını heyecanla bekliyorum.
Paylaş