Enis Batur’un yeni şiir kitabı Ağırlaştırıcı Sebepler Dîvanı, onun beşinci dîvanı, daha önce de Gri Dîvan, Seferî Dîvan, Barok Dîvan, Alaca Dîvan yayınlanmıştı. Kitabın arka kapağında, ‘dramatik şiir serüveninin son dönem ürünleri’ cümlesi yer alıyor.
Enis Batur’un şiir serüvenini başından beri bilenlerdenim. Her kitap birbiri içinde bir gelişimin izini sürer. Onda son dönem çalışmalarında, poetikaya kurban edilmeyen ama onu da ihmal etmeyen bir anlayış eşliğinde, duyarlığın -belki de duygunun- artışına tanık oldum.
Birkaç düzlemde okunur onun şiiri, okur bilgisine göre aşağıdan yukarıya yükselen bir lezzet grafiği vardır. Çünkü edebiyat tarihinin, sanat tarihinin uğrak noktalarında, kimi okur yolunu kaybedebilir.
Hele Enis Butur’u ilk defa okuyorsa, anlamakta, algılamakta zorlanabilir ama onu terk etmez, şiir serüveninin başına dönüp onun başka kitaplarını da okuma tutkusuna kapılır. Kapılır, çünkü şiirinin çekiciliği vardır.
Ağırlaştırıcı Sebepler Dîvanı’ndaki adların çağrışımları okuduğumda benim şiir ölçütlerimde oynamalara sebep oldu.
Onun şiirindeki müzik/müzikçiler, şiirine sempati duymamın tahrikçisi olurlar.
Çünkü onlardan yola çıkıp şiirinin yorumunu, müziğin eşliğinde yapabilirim, edebiyatın müzikle buluştuğu noktayı ararım/görürüm.
Soru öyle değil mi?
‘Belleğime yuva kurdu bir cümleniz, kaldığınız / kliniğin adresini edinmek için çırpınıyordum / haftalardır, demek ben de yaşlandım iyicene / artık, ‘Horowitz’ demiştiniz hani, ‘akşam ışığı hakkında ne biliyorsunuz?’, sorunuz / peşimi hiç bırakmadı, beni lütfen bu kelepçeden / kurtarın.’
Dîvan sözü birçok şairde, içeriğin, geleneksel izdüşümün de çağrıştırıcısıdır. Belki bu ad okuru koşullandırabilir.
Oysa Batur’da içerik iletişiminin söz konusu olmadığını söyleyebilirim. Bu biçimsel bir hatırlatmadır ve aynı zamanda başka bir bütünselliğin de simgesidir.
İyi şairin, iyi şiirlerinin her birinin, kırk anlamı, yedi çağrışımı vardır. Batur da bu şairler taifesinin içindedir.
Yıl II, 7 Thermidor’dan birkaç dize, yargımı destekleyen örnektir. İstanbul’da doğup Paris’e ölümüne koşan Andre Chenier için yazılmış bir şiir. O kadar mı? İnsan, ihtilál, ölüm, şiir...
‘Soruyorum ve gecenin tenime yapışan kor soluğunda / donuyor yarın fışkıracak bütün kanım, gözlerimi / yumsam tepeden hızla kopup iniyor keskin bıçak, / penceremi kapamak mı: Son gecemden uyanmasam.’
BATUR TARİHİ VE KİŞİLERİ ŞİİRİNDE USTALIKLA KULLANIYOR
‘karanlık sokakları dolaşan o pelerinli deccalın: / Ben Andre, 7 Thermidor, öleceğim öylesine belli, / neden korkayım: Gözlerimi yumsam. / koşmuyor kimse uzakta Galata’da -’nicedir istediği / gözlerimin’ bambaşka bulutlar benim için bir sağanak’
Birden Chenier’nin şiirlerinden dizeleri belleğimde canlandırmaya çalışıyorum, ardından Umberto Giordano’nun Andrea Chenier operasından bir arya Maria Callas’ın sesinden beni belirsizliğe sürüklüyor.
Chenier’nin yaşamı; Fransız İhtiláli’nin acılar tarihi, bir şiiri bütün öğeleriyle oluşturuyor.
Bu şiir üzerinde durmak gerekir.
Okurlar bir şairin, tarihi, kişileri şiir yapısı içinde nasıl kullandığını burada görebilirler.
Medea şiirini; yukarıdakinden daha başka bir yaklaşımla değerlendirmeli.
Çünkü trajedinin tarihsel özelliği ile bir gazete haberinin güncel yanı, şiirin dokusunda ustaca birleştirilmiştir.
‘...benim / hayatım olmadı dostum, bomboş geçen yıllara / bakarsak olmayacak da:’ diyen şair, hayat-kitap, şiir üçlüsü içinde muammayı arıyor:
‘Bakma sana / yazdığıma -adresini bilmiyorum nasıl olsa.’
Dal, Budak şiirini özellikle okumanızı isterim, onun şiirini de, gizli kimliğini de, şiir sanatı üzerine çeşitlemelerini de bulacağınız bir örnek:
‘Gençken kimseyi beğenmezdim pek, yaşım / ilerleyince kendimi beğenmez oldum, gün / geldi böylesine zorlu bir hayatın içinden / iki taşı üstüste koyarak geçmeyi başarmış / herkesi önemsedim, bu kadar yaşayacağım / doğrusu aklıma gelmezdi:’
O şiir dergide yayınlandığında Ertuğrul Özkök güzel bir yazı yazmıştı, okuyup geçtiğim şiire beni yeniden döndürmüştü.
Bazı şiirler vardır ki, şairin yetkin ürünleri arasında mutlaka adı anılmalıdır, işte Dal, Budak bu tür şiirlerdendir.
Ağırlaştırıcı Sebepler Dîvanı iyi bir şiir kitabı. Şiirin ne demek olduğunu, nasıl okunması gerektiğini de gösteriyor. Hiç kuşkusuz nasıl yazılmasını da.
Ben bu yazıyı yazarken, Vladimir Horowitz, Bach, Scarlatti, Mozart çalıyordu.
DOĞAN HIZLAN'IN SEÇTİKLERİ
Egemen Berköz-Unutma!-YKY
Boris Vian-Ve Bütün Çirkinler Öldürülecek-İthaki
Sema Kaygusuz-Doyma Noktası-Doğan
Necmiye Alpay-Dilimiz, Dillerimiz-Metis
Irvin Cemil Schick-Çerkes Güzeli-Oğlak
Enis Batur’a mektup var
Enis Batur’a gönderilen mektuplardan, hayır zarflardan oluşan sevimli bir kitap.
Mektupların zarflarını görüyoruz, adı da Mazruf.
Her mektup üzerine, asıl her zarf üzerine, Batur’un yorumları, şiirsel notları.
Anılar tarihi içinde iletişimin, anı çağrışımlarının önemi inkár edilemez.