En büyük Mevláná uzmanı Abdülbáki Gölpınarlı’nın (Báki Hoca) Farsça aslından çevirdiği Mevláná’nın Dîván-ı Kebir’i, yedi cilt sekiz kitap olarak yayımlandı.
Sunuş adının kullanılmadığı sunuşta Gölpınarlı coşkulu cümleler kullanıyor: "Mevláná benim her şeyim; O olunca ben yokum; önsöz yazabilir miyim O’nun sözlerine? Sonsöz de yazamam. Şu halde edeceğim sözler, bir sunuştur aziz okuyucu. Zaten kitabından bahsedileceğine göre kendisi söylüyor demektir; işte onun için başlık koyamadım bu sözlere."
Birinci cildin başında ayrıntılı biçimde Mevláná üzerine incelemesi yer alıyor.
Özellikle Mevláná’nın Şiiri bölümü ile Birinci Ciltteki Şiirler Hakkında Birkaç Söz’ü okumalısınız. Her cildin başında o ciltteki şiirler hakkında birkaç söz yer alıyor: "Aziz Mevláná áşıklarına, sevenlere, sevilenlere, Dîván-ı Kebir’in ikinci cildini sunuyoruz. O’nu can gibi bağırlarına basacaklarına, gözleriyle, dudaklarıyla, elleriyle, yüzleriyle öpeceklerine eminiz."
Yedinci cildin 2. kitabının sonunda Açıklama bölümü, okuru bilgilendiriyor.
Mevláná yılının ardından Mesnevi’den sonra mutlaka okunması gereken önemli bir kitap.
Mevláná, Dîván-ı Kebir
Farsça aslından çeviren: Abdülbáki Gölpınarlı, Hasan Áli Yücel Klásikler Dizisi, Türkiye İş Bankası Yayınları, 7 cilt-8 kitap. İki baskısı var, káğıt kapaklı bir de bez ciltli.
Dîván-ı Kebir, giriş yazısından
Gölpınarlı’nın Kaleminden Dîván-ı Kebir
Mevláná’nın Dîván’ındaki şiirleriyle Mesnevi arasında üslup, ifade, heyecan bakımından hiç mi hiç fark yoktur. Mesnevi’yi didaktik bir eser sayıp asıl lirik şiirlerinin Dîván’ında olduğunu söyleyenler, üslup bakımından bu iki eser arasında bir fark bulunduğunu geveleyenler, okumadan yazanlardır, bilmeden hükmedenlerdir. Didaktik bir eser olmakla beraber Mesnevi de yer yer lirizmin kudretli ifadesini verir. Dîván’daki şiirlerin de birçoğu didaktiktir, fakat Mevláná, inancında o kadar özlüdür ki, inandırmak için söylediği sözlerde de lirizm, didaktikizmi ádeta bünyesinde yoğurur, halleder gider. Dîván’ındaki birçok gazellerde Mesnevi hikáyelerini hülása etmiştir. Mesnevi’deki bahislerin birçoğu Dîván’ında geçmektedir. Sözün özü, hem eda, hem konu bakımından aynıdır; yalnız bu iki eserde tarz ve vezin farkı vardır, o kadar. (...) Şiirinde ámiyánelik hiç yoktur. Mısra ve beyit yapısı hem sağlamdır, hem güzel. Coşkunluğu, heyecanı, duyguyu en yerinde, en kudretli, en özel bir áhenkle verir. Kullandığı sözleri değiştirmeye, daha iyilerini, daha áhenklilerini, daha güzellerini bulmaya hemen hemen imkán yoktur.
Mevláná şiirlerinde pek o kadar kafiyeyle de ilgilenmez. Zaten O’nca vezin, kafiye, hattá söz ve ses, mánayı kayıtlayan şeylerdir.
BEŞ CİLTTE BÜTÜN MEVLÁNÁ’DAN SEÇMELER
Farklı editörlerin hazırladığı Mevláná Celáleddin Rûmi’nin Bütün Eserlerinden Seçmeler, beş ciltten oluşuyor.
Her cilt yüz yetmiş ile iki yüz sayfa arasında değişiyor.
O’nu bütün eserleriyle öğrenmek için bu seçmeyi kitaplığınıza alabilirsiniz.
Dizinin kapağında da belirtildiği gibi, gerçekten de bugünün okuru hacimli eserlerini okumayabilir, anlamayabilir. Ama bu seçmelerle, bütün eserlerinin özünü anlayacaktır.
Her seçmenin başında, sunuş ve monografik bilgi yer alamaktadır. Böylece okur, kitabı bilgili, donanımlı şekilde okuyacaktır.
Emek veren editörlerin ve hazırlayanların adlarını yazmalıyım: Dr. Naci Bakırcı, Harun Yıldız, Doç. Dr. Diláver Gürer, Yard. Doç. Dr. Sezai Küçük, Bekir Şahin, Erol Ertürk.
Seçmeler, genç kuşak için, O’nu tanımayanlar, az tanıyanlar için iyi düşünülmüş kitaplar.
Beş cildin İngilizcesi de var, yabancı dostlarınıza armağan edebilirsiniz.
Mevláná Celáleddin Rûmi’nin Bütün Eserlerinden Seçmeler
Rûmi Yayınları
DEĞİŞİK KALEMLERDEN MEVLÁNÁ
Editörlüğünü Osman Horata-Adnan Karaismailoğlu’nun yaptığı Mevláná, çeşitli uzmanların, araştırmacıların O’na değişik açıdan yaklaşımlarıyla, yeni bilgiler sunuyorlar bize.
Ana başlık Mevláná ve Mevlevi’lik.
Mevláná üzerine Ahmet Yaşar Ocak ve Adnan Karaismailoğlu’nun yazıları, onun dünya görüşü, hayatı, eserleri, sanatı üzerine bilgi veriyor.
Daha sonraki bölüm Mevlevilik, Mevlevilik ve Türk Kültürü, Mevláná’nın Duygu ve Düşünce Dünyası, Batı Dünyasından Mevláná’ya Bakışlar, Okyanustan Damlalar: Mevláná Seçkisi, Seçme Bibliyografya.
Benim ilgimi çeken yazılar arasında birinci sırada, Osman Horata’nın yazdığı Türk Edebiyatında Mevláná incelemesi.
O’nu tanımak, öğrenmek için salık verilebilecek bir kitap.
Mevláná’yı, Mevleviliği öğrenmek için, iyi hazırlanmış bir kitap.
Mevláná
Editörler: Osman Horata-Adnan Karaismailoğlu, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları
MEVLÁNÁ KİTABINDAN
Mevláná ve divan şiiri
Mevláná, yaşadığı çağdan itibaren gerek tasavvuf anlayışı, gerekse en olgun döneminde kaleme aldığı Mesnevi’siyle, Türk edebiyatının doğuşu ve gelişiminde önemli bir rol oynamıştır. Şöhreti sınırların da ötesine taşan bu mutasavvıfın Mesnevi’si, İngilizce’den Flemenkçe’ye kadar birçok dile çevrilmiştir. Mevláná’nın şairliği sebebiyle, şiirin "sünnet-i seniyye-i Mevleviyye" olarak kabul edilmesi ve tarikattaki Mesnevi okuma ve okutma geleneği, Mevlevileri şiirden anlamaya hattá şair olmaya yöneltmiştir. Edebiyatımızda Mevlevi olan divan şairlerinin sayısı 300’ü bulmaktadır. Bu Mevleviliği yüzde 68 gibi büyük bir oranla divan şairlerinin en çok rağbet ettikleri tarikatların ilk sırasına yerleştirmiştir. Diğer tarikatların oranı ise yüzde 10’ların altında kalmıştır. Mevlevi şairlerin sayısı, 16. yüzyıldan itibaren artmaya başlamakla birlikte, asıl artış 18. asırda gerçekleşmiştir. Tezkirelerde, Mevlevi olduğu belirtilen şairlerin sayısı 17. asırda sadece 10 iken, 18. asırda 212’ye yükselmiştir. Bu artışa, merkezi idarenin Bektáşiliğe karşı Mevleviliği ön planda tutmaya başlamasından ziyade 17. asrın büyük şairlerinin Mevlevi olmasının daha etkili olduğu söylenebilir.
15. asırda, Hüdayi Salih Dede; 16. asırda, Şahidi, Yusuf Sineçák, Fevri, Bursalı Rahmi, Safayi, Nigehi, Arif’i; 17. asırda Cevri, Neşati, Enis, Fasih, Bahayi, Mezaki, Nabi ve Nef’i; 18. asırda, Sakıb Dede, Nahifi, Bırri, Neyli, Receb Dede, Nesib, Nayi Osman Dede, Fenni, Neyyir, Hulûsi, Şeyh Galib ve Esrar Dede; 19. asırda Yenişehirli Avni, Leyla Hanım, Şeref Hanım akla ilk gelen Mevlevi şairlerdir.
Mevláná ve günümüz Türk şiiri
Dedesi Názım Paşa’dan Mevlevilik terbiyesi alan Názım Hikmet de, şiirlerinde Mevlána’nın müridi olduğunu söyler.
Ahmet Muhip Dıranas, Mevlána’nın üflediği rüzgárı ve ney nağmelerini Ağrı Dağı’nın zirvelerine kadar ulaştırır. Attilá İlhan ise, Mevláná’yı nurdan bir ağaca benzetir.
Kastamonu, Halep Mevlevihanelerinde şeyhlik yapan Ahmet Remzi Akyürek, Münácát-ı Hazret-i Mevlána ve gelenek çizgisindeki şiirleriyle dikkati çeker. Onun kişiliği gibi Mevlevilik ve Mevláná ile ilgili değerlendirmeleri de gelenek çizgisinde kalır. Mevlevi olan Abdülbáki Gölpınarlı ve Kemal Edip Kürkçüoğlu da Mevláná’yı eski şiir vadisinden anlatırlar.
Cumhuriyet dönemi modernite çabalarının önemli isimlerinden Hasan Áli Yücel, Mevláná esintisini şiirlerinde çok güzel aksettirir. Yahya Kemal ve mistik eğilimlere sahip bir şair olan Ásaf Hálet, şiirlerinde Mevláná ve Mevlevilik imgesine yer verirler. Ásaf Hálet, "Sema-ı Mevlána" şiirinde, ağaca tennure giydirip sema ettirir.
Arif Nihat Asya, Mevláná coşkusunu cumhuriyet dönemi Türk şiirinde en iyi ifade eden şairdir. "Kubbe-i Hadrá", Mevlevilik ve Mevláná esintisiyle yazılmış bir şiir kitabıdır.
Zeki Ömer Defne, Ahmet Kutsi Tecer, Munis Faik Ozansoy, Halide Nusret Zorlutuna, Fazıl Hüsnü Dağlarca, Turan Oflazoğlu, Coşkun Ertepınar, Nurettin Artam, Bekir Sıtkı Erdoğan, Sezai Karakoç, Mustafa Miyasoğlu, Beşir Ayvazoğlu, Yavuz Bülent Bakiler, Muhsin İlyas Subaşı değişik vesilelerle Mevláná’ya telmihte bulunurlar. Bu tablo, bundan sonra da Mevláná’nın gelenekle bağ kurmada önemli bir vasıta olmaya, onun engin birikiminin modern şiire derinlik ve güzellik katmaya devam edeceğini göstermektedir. Bu Mevláná’nın Türk edebiyatındaki farklı konumunu ortaya koymaktadır.