Edirne'den Ardahan'a kadar benim güzel bir yurdum var
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
HAMASİ edebiyattan bir cümle sanmayın. Başlık, gezi coğrafyamızın yeni haritasının tanımıdır.
Cahit Külebi'nin Atatürk'e Ağıttan dizelerini de belleklerinizde tazeleyin:
‘‘Edirne'den Ardahan'a kadar
Bir toprak uzanır,
Boz kanatlı üveyikler üstünden uçar
Ardahan'dan Edirne'ye
Edirne'den Ardahan'a kadar.’’
Okuduğum yıllarda, bu bir şairin hayalci coşkusuydu, bugün gerçeğin ta kendisi. Şairler bugün yarını yazarlar.
Çocukluğumda, gençliğimde Türkiye'deki gezi tavsiyeleri belli şehirlerin sınırları içine sıkışmıştı.
Ne Doğu vardı programlarda, ne Güneydoğu. Telaffuzuna bile rastlamadım.
Doğu'nun sarp doğası ancak iki haberle sayfalara yansırdı:
Nuh'un Gemisi yeniden aranıyor, bir de kardan yollar kapadı.
Ya Güneydoğu!.. Önce siyasal kimliğiyle göründü, şimdi kültürel kimliği üzerine düşünüyoruz.
Nemrut Dağı'nda konser verildi.
Doğu Beyazıt'ta opera temsil edildi.
Büyük şehirlerden oraya gidenler çoğunluktaydı.
KENTLER yerel yönetimler sayesinde kültürel kimliklerini keşfettiler, hemşerilik bilinci ile herkesi o şehre gitmenin gerekliliğine inandırdılar.
Öğrendik, sonra da sevdik.
Kentlerin tarihi, dünü, bugünü üzerine yayınlanan kitaplar, üç büyük şehir efsanesini bir anda yıkıverdi. Türkiye efsanesi doğdu.
Kitapları okudukça gitme isteği bir tutkuya dönüştü.
İzmir önü çekti, İstanbul da koca bir kitaplık oluşturdu.
Hiç kuşkusuz İzmir'i tanıtma mucizesi, sadece büyük şehir belediyesinin çabasıyla gerçekleşti. Oysa İstanbul üzerine özel yayınevleri de çok önemli kitaplar çıkardı. Diyarbakır üzerine okumasaydım, orada edebiyat günleri olmasaydı acaba o şehre gider miydim?
Doğduğum büyüdüğüm İstanbul'u, bu kitaplardan sonra yeniden gezme gereği duydum.
O yayınların çağrısına kimse dayanamazdı, yoksa hepimiz Kolları Bağlı Odisseus'a benzerdik, çağrıyı duyup da gitmeyelim diye, kollarımızı bağlatırdık.
* * *
GİTTİĞİNİZ her şehir üzerine bir şeyler öğrenin.
Hayalsiz ve tarihsiz hiçbir şehrin tadına varılmaz.