Paylaş
Üç öykü seçiciler kurulunda yeni öykü kitaplarını okudum.
Kişisel yargımı tartışabilirsiniz. Son zamanlarda edebiyatın yükselen türü öykü.
Genç öykücüler, sadece yetenek eşliğinde yazmıyorlar, türün iyi örneklerini okuyarak, yurtiçi ve yurtdışındaki yaşantılarını edebiyat süzgecinden geçirerek sunuyorlar.
Dikkatimi çeken bir başka özellik de, yurtdışında okuyan veya yurtdışında uzun süre kalmış olan ya da orada yaşayanların Türkçeye ayrı bir dil lezzeti kattığı kanısındayım.
Konu zenginliği ilk okumalarda vereceğiniz toplam kararı oluşturuyor. Türkiye gibi Anadolu’dan büyük kentlere kadar uzayan nüfus çeşitliliği, zengin malzemenin kaynağı.
Anadolu’nun çeşitli kentlerinde yaşayanlar, özellikle Köy Enstitülü yazarlar, bize Anadolu gerçeğini ilettiler. Tanıklığın verdiği inandırıcı gücü onlardan okuduk.
Onlar olmasaydı dünün Anadolu’sunu bilmeyecektik.
Bugünün kuşağı ise yerel sınırları aşmış, dünyayı bir bütün olarak algılıyorlar.
Bu sadece yaşamdan gelen bir özellik değil hiç kuşkusuz okuma debisinin de yüksekliği.
İroninin incelmiş dozu çoğunda gerçekçilikle yoğrulmuş biçimde sayfalara geçiyor.
Büyük kentlerden Doğu’ya ve Güneydoğu’ya doğru gözlemler, orayı tanıyanlar, orada yaşayanlar, özellikle edebiyat öğrenimi görenlerin, öyküye yeni bir nefes verdiği gerçeğini de unutmayalım.
Doğu ve Güneydoğu’da edebiyat dersi verenlerden iyi öykücüler çıktı ve ödül aldılar.
Öykü ve kısa öykü ayrımı isabetli midir? Her zaman bunu yanıtlamakta tereddüde düştüm. Ancak kısa öykünün daha yoğun bir yazışı olduğunu da inkâr etmem.
Cumhuriyet kuşağının edebiyat öğretmenleri, Anadolu’da öğretmenlik yaptılar, yazdılar.
Bugünün kentli kuşağında bu ne derece etkilidir bilemiyorum. İletişimin her şeyden haberdar ettiği bir çağda bu gerekli mi onu da bilmiyorum.
Ödüllere katılan öykü sayısı hemen hemen 100 sayısına yaklaşıyor. Bu katılım kitap ve dosya biçiminde oluyor.
*
BUGÜN bu başarılı çizgiye gelenlerin arkasında hiç kuşkusuz Türk edebiyatının ve dünya edebiyatının ustalarının etkisi var.
Toplumcu gerçekçi yazarların yanı sıra ayrı bir kuşağın da bugünü hazırlayanlar arasında yerlerini her zaman düşünmeli, unutulmamalı.
Çehov’dan başlayıp O. Henry’ye uğrayan çizgi yüzeysel bir anmadan öteye geçmez.
Yakından tanıdığım, çok okuduğum Sait Faik Abasıyanık, Oktay Akbal, Necati Cumalı’nın bizim yakın kuşakla bağlantısı yorumlanmalıdır.
1950 Kuşağı’nın öykücüleri, hem edebiyat tarihi içinde yerlerini aldılar hem de kendinden sonra gelenlere öykü yazma sanatı konusunda örnek oldular.
Bizim öykümüzün nereden nereye geldiğini öğrenebilmek için öykü antolojilerini mutlaka okumalıdır.
Çizgiyi izlemek, doğru anlamayı sağlar.
Öyküye oranla roman ve şiir sayısı, öyküdeki kadar kesin fikir vermiyor.
Öykünün yükselişinde edebiyat incelemelerinin, eleştiri türündeki kitapların da etkisi söz konusu.
Öykü satışlarını incelediğimizde, çok satanlar arasında iyi öykü kitapları da yer alıyor.
Hatta ödül masasına geldiğinde bu rakamlar bizi şaşırtıyor.
Okurlara da bir öneri ileteceğim.
Bugünün iyi öykü yazarlarını okuduğunuzda, dünden bugüne gelen çizgiyi izlemek için eski ustaları da okuyun.
*
TÜRK edebiyatı, bütün türleriyle niteliğini ispatlıyor.
Paylaş