Eleştiri ve deneme; edebiyatın boyutunu zenginleştiren, bir okura metnin bütün olanaklarını keşfettiren, onda karşılaştırma duygusu uyandıran iki tür.
Peki kendi içlerinde baktığımız zaman, eleştiri ile deneme iki ayrı tür müdür? Hem evet, hem hayır.
Ne var ki, ikisinin tedahülünden doğan eleştirel deneme’nin okur için yararına inanırım, uygulamada da daha işlevsel bir alan kaplar.
Adnan Binyazar’ın Edebiyatın Dar Yolu’na böyle bir giriş yapma gereği duydum.
Edebiyatın Dar Yolu başlıklı Sunu yazısının başlarında, eleştirmenin makus kaderini açıklayan Binyazar, sonunda olması gerekeni açıklıyor: "Eleştiriyi ’edebiyatın dar yolu’ olarak nitelemem eleştirenden de geliyor, eleştirilenden de. Yazarı övmemişse, eleştirmen, Haşim’in deyimiyle, edebiyat alanından ’topal bir karga gibi’ kovulur. Eleştirmen, övmediğinin baş düşmanı ilan edildiği gibi, övdüğüne de yaranamaz. Hele yazarın aklından geçenleri söylememişse, ondan söz edilirken, ’kendince bir şeyler yazmış,’ denilip, beceriksizliğin kör kuyusuna atılıverir. Oysa çoğu, hakkında öyle bir yazı yazılmasını kim bilir nasıl beklemiştir! (...)
Edebiyat; bilimde olduğu gibi, buluşların değil, yaratıcılığın ürünüdür.
Oylumlu çalışmalar yapıldıkça, yazan ne yazdığını bilecek, değerlendiren, inandırıcı ölçütler koyacaktır. Bu yapılırsa eleştiri, "edebiyatın dar yolu" olmaktan çıkar. Yoksa, her an, sanatın her dalında, ellerini göz gibi kullanan körlerle karşılaşmak kaçınılmazdır..."
Kitabının başında kime adadığını belirtmiş:
"Emin Özdemir’e,
Elli yıllık dostluğumuzun her anı’na..."
Eleştirinin, eleştirel denemenin, denemenin, bir edebiyat geleneğinde taşıdığı önemi, okuduğunuz bir kitap, okuduğunuz bir yazar, şair üzerine yorumlarıyla kabullenirsiniz.
Adnan Binyazar’ın kitabında yazarlar, şairler, kültür adamları üzerine yazılar, şu nitelikleri taşıyor: Kimi yazılarda o adı, özellikleriyle, edebiyattaki yeriyle tanıtıyor, kimilerinde ise bir kitabından yola çıkarak onun üzerine eleştirel bir deneme yazıyor.
Binyazar, konuya, kişilere edebiyat tarihi ve eleştiri disiplinleri açısından ikili bir bakış açısıyla yaklaşıyor. Yıllar önce yazılmış bir romanın, şiirin o günden bugüne izdüşümleri nasıldır? Yazar, unuttuklarımınızı yeniden anımsatırken yeni kitaplar veya yeni yazarları da iyi okumamız konusunda rehber/yardımcı oluyor.
Bazı yazılara daha dikkatle odaklanmanızı salık vereceğim.
Sözgelimi, Türkün Ateşle İmtihanı-Ateşten Gömlek-Vurun Kahpeye (Halide Edip Adıvar) yazısı, hem Kurtuluş Savaşı’mızın, hem edebiyatımızın, hem toplumsal durumumuzun bir arada yazılışından oluşan bir deneme.
Halktan birinin yazarla konuşması, edebiyatla gerçek ilişkisini de düşündürüyor: "Bir ninenin Halide Edip’e söylediği söz de çok anlamlıdır; ’Ah evládım, ne oturup da yazı yazıyorsun. Boğazları kesilmiş bir halk için yazı neye yarar? Köyün üç bin sığırı ve koyunu vardı. Şimdi yaralı kocamla kızıma yedirecek yumurta bile bulamıyorum."
Romanın Dengbejcisi (Mehmed Uzun) yazısında iyi bir yazarın dilini de, o dili konuşanların varlığının güçlendirdiğini belirttikten sonra, denemesini şöyle noktalıyor: "Her dil, yazara yeni bir anlatı dünyasının kapısını aralar. Mehmed Uzun, Kürtçe, Türkçe, İsveççe, üç dili de kültür ve yaratma dünyasında eritmiş, bu birikimlerle anlatısal bir birleşime varma yeteneği göstermiştir. Bu yönüyle onu Kürtçe’nin de, Türkçe’nin de, dünyaya açılmış bir yazarı saymak gerekir."
Adnan Binyazar’ın deneme/eleştirel yazılarında yer alan kişilerin adlarını da vereyim: Halide Edip Adıvar, Názım Hikmet, Cevdet Kudret, Yaşar Nabi Nayır, Oktay Akbal, Yaşar Kemal, Ahmed Arif, Fethi Naci, Yusuf Ziya Bahadınlı, Metin And, Fakir Baykurt, Mahmut Makal, Dursun Akçam, Emin Özdemir, Talát Sait Halman, Server Tanilli, Sait Maden, Tahsin Yücel, Erdal Öz, Ali Püsküllüoğlu, Oya Baydar, Güven Turan, Semih Tezcan/Hendrik Boeschoten, Gültekin Emre, Mehmed Uzun, Üstün Akmen, Bekir Karadeniz, Ayfer Tunç, Murat Yalçın, Faruk Duman.
Edebiyatın Dar Yolu, edebiyat beğeninizi artıracak. Kitaplara, edebiyatçılara yeniden bu yazıların ışığında bakma gereği duyacaksınız.
Bir denemecinin İsviçre çağrışımları
İyi denemeci Uğur Kökden, Leman Gölü Yalnızı’nda İsviçre coğrafyasında, edebiyatın, sanatın, resmin ve elbette yaşamın izini sürüyor. Yahut tüm bu saydıklarımızla, bir kentin sanatla süslenen insan coğrafyasını anlatıyor.
Bu tür kitapların iki tür okur üzerindeki etkileyiciliği farklıdır.
Birincisi; yazarın anlattığı yazarları okumuş olanlar, o yerleri gezenler. Diğeri de ne yazarı ne de o kenti tanıyanlar.
Leman Gölü Yalnızı’nda Armağan bölümünü okuyun, adeta yazarın iç sesi.
"Leman Gölü Yalnızı kim acaba? ’Cenevre Vatandaşı’ J. J.Rousseau mu? Coppet Şatosu’nun ’mahkûm’u, ’konuğu’ ve ’sahibi’ Bn. de Stael (Germaine Necker) mi?
Yahut sürgün sanatçı Courbet mi? Ya da, kendisini Pully’de bir ’Martı’nın yüreğine gönüllü olarak hapsetmiş yazar Ramuz mü?
Yok, hiçbiri değilse, ’Barış’ adlı çocuk mu?"
Sunu ise bir ülkenin, sanat haritasını, adların üzerinden anlatan kitaba hazırlık yazısı:
"Coğrafya, mevsimler, tarih, yazın, resim ve sonunda insan. Bir yabancının bir ülkeye bakışı değil, insanın insana bakışı.
Sınırlar ve zaman ötesinde ya da arkasında ne var? Aslında, böyle bir şey aranmıyor. Tersine, gölgeler ve güneş altında ne var, daha çok aranan bu.
Değişik kentlerin değişik sokaklarına zamanlarını, anılarını, isimlerini emanet etmiş nice dünya yurttaşıyla tek tek karşılaşma: H. James’ten, Gibbon’dan, Lenin’den, Hemingway’den, Yakup Kadri’den, Brecht’ten, Celine’den, Simenon’dan Highsmith’e...
Akan zaman ve gelip geçmiş insanlar..."
Bazı denemeleri okumadan geçmeyin, diyorum. Rousseau’yla Názım, Sherlock Holmes Emekli, Borges Hep Cenevre’de, Canetti’nin Ayak İzlerinde.
Sherlock Holmes Emekli denemesinde, bir yazarın adına yapılanları, düzenlemeleri okumak, yazar ve edebiyat adına ne kadar mutlu ediyor beni.
Uğur Kökden’in bu kitaptaki denemelerinin ayrı bir lezzeti var.
Yabancı bir ülkede, sevdiğimiz, okuduğumuz yazarların ayak bastığı toprakları, yaşadıkları yerleri anlatıyor. Kitaplarıyla kişilikleriyle bağ kurarak.
Seveceğiniz, bir ülkenin ekseninde yazılmış denemeler.
KİTAPTAN
Lozan’da Holmes turizmi
Bugün günlerden cumartesi. 18 Haziran. Kentin Turizm Bürosu, olağandışı bir etkinlik sergiliyor. Lozan’dan yabancı konuklar gelecek. Çifte bayrak taşıyan -biri İsviçre, öbürüyse karşı kıyının Fransız bayrağı- küçük vapurda, Leman Gölü yoluyla yüze yakın Holmes hayranı, XIX. Yüzyıl sonu giysileri içinde öğle yemeği yiyecekler. Hepsi de Vevey Belediyesi’nin konuğu.
Karşılarında, biraz uzakta Mavi Göl. Sağ yakada, gotik havalı ünlü Aile Şatosu. Şu anda onarıma gereksinim duysa bile, bir dönem ünlülerin kaldığı bir yer. Yalnızca ’kalmak’ mı? Aralarından bir Fransız Akademi üyesine, "Yaşamının en güzel yılları burada geçti," dedirten bir yapı.
Ziyaretçiler programa göre, Vevey’den trenle doğuya giderek A. Conan Doyle’un (yazar) çok sevdiği ve sağlığında uzunca bir süre kaldığı Zermatt’a çıkacaklar; oradan da Bern Kantonu’ndaki Oberland’a. Böylece yolculuk, çarşamba günü Reichenbach’ta sona ermiş olacak.
Ancak Lozan, bu yabancı ve tutkulu topluluğun izlediği programın içinde verilmiş küçük bir mola yeri. Mola süresi içinde de ziyaretçiler Lozan Üniversitesi’nde sunulan Modern Soruşturma Yöntemleri konulu konferansı dinleme fırsatı bulmuş oluyorlar. Konferansın hemen ardından da Sherlock Holmes’un bu alanda yapmış olduğu katkıya ilişkin bir tartışmaya katılıyorlar.
DOĞAN HIZLAN’IN SEÇTİKLERİ
Nur Arıklı Námurat Everest
Edmond Rostand Cyrano De Bergerac Remzi
Samim Kocagöz Doludizgin Literatür
Robert Dankoff Evliyá Çelebi Seyahatnámesi Okuma Sözlüğü YKY
Almıla Kursar Kuş Kafamda Sesler Konuşuyor Norgunk