Paylaş
Edebiyat meraklılarının, özellikle şiir severlerin gözünden kaçmamıştır. Son haftalarda dünya basını, Ted Hughes ile Slvia Plath'ın evlilik ilişkisini gündeme getirdi.
İngilterenin ünlü şairi Hughes yaşıyor, eşi Plath intihar etmişti.
İntiharın gölgesi bir türlü şairin üzerinden kalkmıyor, Plath hayranları onu suçluyor, lanetliyor.
Elbette insanların zulmüne karşıyım, şairlerinkine de aynı tepkiyi gösterebilir miyim? Şiire olan sevgim, burada beni çifte standart açmazlarına sürüklüyor. Şairleri aklamak için abes gerekçeler üretiyorum. Ne yapsınlar, diyorum, şiirin zalimliği şaire sirayet ediyor.
Bir başka ünlü şair T.S. Eliot'un hayatını sinemada seyrederken, onun da eşine karşı ilgisizliğini, zulüm denilebilecek davranışlarını gördüğümde, hayatını bildiğim halde, ne yapacağıma karar veremedim. İnsan olarak onu acımasızca yargılasam da, şair olarak böyle davranışını kınayamadım.
Çünkü şairler benim korumam altındadırlar. Ayrıcalıklarına herkesin saygı göstermesini isterim.
Eserleriyle hayatları arasına demir perde mi çeksem. Metinlerin egemenliğine teslim olup, kötü insanmış, deyip kestirip atsam mı...
Yoksa ikisini harmanlayıp, nefretle sevgi arasındaki gelgitlere kendimi bırakıp, şair insan diye yeni bir tür mü yaratsam. En azından imaj evimde.
***
İNSAN, kendini mesleğine, işine, hele şiire adayınca, dünyayı onun merceğinden görmeğe başlıyor. Başarı, tutku çizginiz tek hatsa, diğer hat/takiler dumura uğrayan bir beyin hücresine dönüşür. Hangi şair, şiirinden fazla bir neseneye, sevgiliye özen gösterir. Yazdıklarında evet, yaşadıklarında hayır.
Zulüm babında söz etmiyorum ama şiire adanan ömürlerin Türkiye'deki çizelgesini de şöyle bir gözden geçiriyorum.
Behçet Necatigil için her şey şiirinden sonra gelirdi. Şiirine dokunanı yakardı. Yazları, kışlık evde ailesinden uzakta şiir yazardı. Belki de iyi bir aile babası, Necatigil'i şiiri ailesine tercih ettiği için suçlayabilir. Oysa o güzel şiirler nasıl yazılabilirdi?
Ahmet Muhip Dıranas da ‘‘Ben şiire her şeyi feda ettim’’ demişti bir konuşmasında.
Nâzım Hikmet'in eşlerine ihanetini okudunuz. Sadık bir eş değildi sözü, onun için bir anlam ifade etmez ki...
Özdemir Asaf, evinden ekmek almak için çıkıp, eşi ve çocukları sofrada beklerken, kendini Mamaris'te bulmuştu. Vay zalim baba sözünü, bunca iyi şiiri yazmış biri hak eder mi?
Cemal Süreya'nın sevgili ve eş katalogu belki Mozart'ın Don Giovanni'si ile mukayese edilebilir. Her akşam iş saatinden sonra evinde pantuflalarını giyen bir şairi pek hatırlamıyorum.
Galiba, iyi eşler tarihi ile edebiyat tarihini karıştırmamak gerekir.
***
ŞİİRİN esin perisi çok kıskançtır, başkasına aman vermez.
Bu yüzden de iyi şairler, hafif derecede zalim olabilirler.
Paylaş