Paylaş
Soğukçeşme Sokağı’nda o mekânlarda daha önceki yıllarda da pek çok televizyon çekimini gerçekleştirmiştik.
Tarihi yarımadada bulunmak beni her zaman mutlu etmiştir, İstanbul’da yaşadığımı hissettirir.
Gazete ve yayınevlerinin çoğunluğunun Cağaloğlu’nda bulunduğu zamanlar, Çelik Gülersoy’un onardığı Yeşil Ev’in bahçesinde havuz kenarında otururduk. Gazeteden biraz uzaklaşmak isteyen oraya giderdi.
Eski bir konağın onarımıyla otel olan bu yerde de kaldım. Hiç kuşkusuz Gülersoy’un onardığı, yıkımdan kurtardığı başka semtlerdeki yerleri de anımsadım.
Hepsine gitmiştim. Yıldız’a, Hıdiv Kasrı’na, Üsküdar’a.
O binaları ziyaret ettiğimde zaman zaman Çelik Gülersoy ile de karşılaşır, sohbet ederdik.
Aya İrini’deki konserlerin öncesinde ya da sonrasında da uğradığımız yer Yeşil Ev’di.
Beşir Ayvazoğlu’nun yazdığı gibi, “birtakım mekânları zamanın elinden ve kurtların pençesinden çekip aldı”.
Eleştirilere de uğradı ama bunlar mekânları kurtarışın felsefesini zedeleyecek derecede temele dair şeyler değildi.
Bazı girişimler örnek olur, yaygınlaşır.
Yeşil Ev’den sonra Sultanahmet’te birçok otel, lokanta açıldı. Tarihi yarımadanın bir turizm bölgesi haline gelmesini sağladı. Bir semtin dönüşümü öyle başladı.
İstanbul’un birçok semti tarihi bağlamdan uzaklaştırılmadan, özgün kimliği bozulmadan yapılarıyla ayağa kaldırılmalı.
Restorasyon çalışmalarının zorluğunu, önemini anlatmaya gerek yok. Ancak onların daha da artmasını hepimiz istiyoruz.
Aslında tarihi mekânlarda sanat etkinlikleri yapılmasını bekliyorum, çünkü onların yaşaması bu tür etkinliklere bağlı.
İstanbul’da epeyce yer var, yerel yönetimler burada gerçekleştirilecek sanat etkinlikleri için ilgili sivil toplum kuruluşlarıyla temas etmeli.
İSTANBUL Kitaplığı’nın durumuna baktım. Meraklısı biliyor, araştırmacılar burada çalışıyor. Binlerce kitap arasında aradığını buluyor. İstanbul’un tarihini de, kişilerini de buradan öğreniyor.
Kütüphane haftasında tematik kitaplıklar meselesini de gündeme getirmelidir.
Bu tür kitaplıklar, belli konuda araştırma yapacakların başvuracakları kütüphanelerdir.
Tematik kitaplıkların yokluğu bazı meslekler için nasıl bir eksikliktir.
Şu anda Türkiye’de bir müzik kütüphanesi yoktur, bir zamanlar Borusan’ın bir kütüphanesi vardı, o da kapandı. Oysa birçok müzisyen, müzik meraklısı oraya gider, o kitaplardan yararlanır, notalar alırdı.
Ayrıca CD’ler de vardı. Belki şimdi teknolojinin sağladığı kolaylıklar ile bazı malzemenin bulunması zor değildir ama kitaplar ve notalar şarttır.
İstanbul Kitaplığı’nı görünce bunu anımsadım.
Müzik kütüphanesinde nelerin bulunması gerektiği konusunda ihtiyaçları müzisyenler düşünsün.
Bu kitaplıkta enstrümanlar da bulunmalı, onlar hakkında bilgi de olmalı.
İstanbul Kitaplığı’nın öne çıkarılmasından yanayım, yirmi bine yakın belgenin bulunduğu bir kitaplık zaman zaman sergiler açmalı, konferanslar düzenlemeli.
Bunun bağlı olduğu yönetim kurulu bu tür çalışmaları uygulamaya koymalı.
Tarihi yarımadayı kalkındırmak, renklendirmek düşüncesini bütün adaylar söylüyorsa İstanbul Kitaplığı’nın uygun bir yer olduğunu belirtmeliyim.
Bu kitaplık için sponsor bulunmalı, bu şehirde yaşayan, ticaret yapan kurumlar böyle bir kitaplığı desteklemeli, yaşatmalıdır.
Hatta bunun için bir kampanya açılabilir.
Kütüphane haftasında bu çeşitliliği düşünmeliyiz.
İHMAL edilmemesi gereken bir kitaplık.
Paylaş