Paylaş
Opera aryalarından Napolitenlere uzayan icraları bugün de dinleniyor.
Ben ne zaman onun sesini duysam bir yaz günü, “Pan’ın Öğleden Sonrası”ndaki sessizliğin içinden mucize bir çağrıyı dinliyormuş duygusuna kapılırım.
Ünlü müzik dergisi Gramophone’da* onun için bir özel bölüm yapılmış.
Sebebi, Pavarotti’nin ilk beş arya kaydının 50’nci yılı imiş...
Şunu kabul etmek gerek, böyle bir yıldönümü kutlaması herkes için yapılmaz. Büyük sanatçı olmak tam da böyle durumlarda ortaya çıkar zaten. Büyük sanatçılar her vesile ile anılırlar! Şarkıları, kitapları, tabloları belleklerde tazelenir, çünkü büyüklüğün yakın arkadaşıdır değer bilmek.
Benim unutamadığım icrası, Bologna Kitap Fuarı’na gittiğimde, Gaetano Donizetti’nin L’Elisir d’Amore’sini sergilediği performanstı...
Arabasına bindiğimiz taksi şoförü bizi tiyatroya götürürken, “Onu dinlemeye gidiyorsunuz değil mi, bu akşam L’Elisir d’Amore’de okuyacak” demişti.
Pavarotti ülkesi için de en büyük sanatçılar arasındaydı...
Dergideki bölümün başlığı, “Bir Efsanenin Doğuşu”.
Her opera ses sanatçısının, birlikte anıldığı besteciler vardır, Pavarotti için bu adlar, Donizetti ve Bellini’dir.
Bazı sanatçıların popülerlik yolunda doruğa çıktığı anlar vardır. Daha doğrusu dünyaya yayılan popülerliğine sebep ola küçük bir ‘an’ olay vardır... 1990 yılında İtalya’da düzenlenen Dünya Kupası’nda Giacomo Puccini’nin Turandot operasından “Nessun Dorma” turnuvanın resmi müziği seçilmişti. Açılışta Pavarotti seslendirmişti! Bu eser daha sonra her yerde ve herkes tarafından söylendi. Ama Pavarotti’nin bütün dünyada ayrıca tanınmasına vesile oldu...
Pavarotti’nin okuduğu beş arya, La Boheme, Tosca, Rigoletto operalarından seçilmiş...
***
ONU unutulmaz kılan, diyor bir eleştirmen, sahnedeki karizmatik kişiliğidir.
Ün ve başarının, yavaş çıkılan bir merdiven olduğunu hepimiz biliyoruz. Onunla ilgili bu yazıyı okuduğunuzda, her aryada biraz daha üne kavuşmasının öyküsünü öğreneceksiniz.
Önce ülkesindeki opera dinleyicilerini fethetti, sonra da dünya salonlarındaki dinleyicileri.
Batı’da bir sanatçının hayatına, sanatına verilen önemi okudukça, örneklerini gördükçe bizim sanatçılarımızı hatırlarım.
Cumhuriyet’in ilk kuşağının opera sanatçıları, enstrüman çalanlarının bırakın kayıtlarını, adlarını dahi bilmiyoruz.
Çünkü yayımlanmadı. Oysa onların birçok kayıtları var!
Düzgün ve esaslı bir çalışma sonrası, bir temizlenme işleminden geçirilse, bugün o CD’lerin satılacağından, dinleneceğimden kuşkum yok.
Ersin Antepli’nin kitabında bütün kayıtların adı var! Devlet, örneğin TRT, bu adların kayıtlarını çıkarsa müzik tarihimize büyük bir katkıda bulunur. Yalnız çoksesli müziğimiz için geçerli değil bu önerim, Türk müziği bestecilerini, icracılarını da kapsıyor.
Pavarotti’nin ilk kayıtlarının yayınlanması, sanatçının bireysel gelişmesi yanı sıra, o günün müzik ortamını da gösteriyor bize. Aynı uygulamanın ülkemizde yapılması sonrası, benzer yararlar sağlayacağına inanıyorum.
***
DİSKOTEĞİNİZDE varsa ne âlâ, yoksa bir Pavarotti CD’si alın dinleyin bugün.
*Gramophone, Pavarotti, The Birth of A Legend, s. 10, April 2014.
Luciano Pavarotti, Edition 1: The First Decade, Decca.
Paylaş