Bomonti kültürü

ESKİ İstanbul sakinleri, birayı Bomonti Bira Bahçesi'nde içmenin keyfini hálá hatırlar. Bomonti Bira Fabrikası'nın bahçesinde, 5 ve 10 litrelik fıçı biraları, çapraz ayaklı setler üzerine yerleştirilerek müdavimlerine sunulur, bu fıçı biraları Arjantin adı verilen kulplu bira bardaklarında içilirdi.

Bira Bahçeleri gittikçe yaygınlaşır, İzmir, Büyükdere, Ankara, birbirini izler.

Yaz günlerinin serin içeceği birayla fazla bir lezzet dostluğum yok. Düşmanlığım da. Bizi ayıran benim hastalıklarım, onun benden çok hassas midemi tahrik etmesi.

Cam şişelerde görmeye alıştığım sarı mayi, şimdi teneke kutularda kendini sunuyor. Hadi kutuda aldınız, bari bardağa koyun. Birayı kutudan içenlere hep hayret etmişimdir.

Çocukluğumun, ilk gençliğimin bira içme usulü ile sonraki durum birbirine benzemiyor.

O zamanlar -zaten sokakta, ayakta bira içilmezdi ki- gazinoda bir bira söylersiniz, yanında mutlaka taze ekmek ile kaşar peyniri getirilirdi.

Sonraları baktım, biranın yanında sosis ile patates kızartması getiriliyor. Ben kaşar peyniri kuşağındanım.

Bahçelerin yerini sonradan İstiklal Caddesi'ndeki birtakım yerler aldı, fıçılar üzerinde bira içilir, mezeler yenirdi. Sevmediğim bir içki içiş tarzı.

Ama bira Çiçek Pasajı ile özdeşleşti bir dönem. Arjantin'leri elde tutmak bir tür gençliğin anılarında bulunması gereken bir konuşlandırma biçimiydi.

İçine bir duble de votka atanlar, ucuz yoldan kafayı bulurlardı.

* * *

ERCAN EREN'
in Biranın Tarihi - Bira yoksa boza da mı yok? (Toplumsal Tarih, Ağustos 2002 sayı: 104) yazısını okurken birden yaz günlerinden kış akşamlarına döndüm:

‘‘Boza biranın atasıymış! Ayrıca birayı ilk üreten ve tüketen de kadınlarmış.’’

Roma ve Bizans'a göre, ‘‘bira barbarlığı temsil edermiş’’... Acaba biranın sarhoşluğu kötüdür, sözü ondan mı çıkmış.

Sümerler'de bira tanrıçası varmış...

Ercan Eren'in araştırmasında; Tuğrul Şavkay'ın Münih'teki Oktoberfest (Ekim Festivali) yazısından alıntıyı okudum. Tuğrul Şavkay, her zamanki zarif tahrikçiliğiyle beni bile baştan çıkardı. Hemen buzdolabına koşup bir bira açmamak mümkün değil o yazıdan sonra.

Bira yalnız benim değil birçok kişinin kafasında Alman adıyla bir arada anılır.

Frankfurt'a ilk gidişimden görsel belleğimde kalan iki bira markasıydı:

Bindinger ve Henninger.

‘‘Şehrimizde birahaneleri ilk getiren, Alman Bruchs olmuştur.’’

Bira denince üç dostumu hatırladım:

Sevgili dostum Aydın Boysan, o da rakıdan sonra çok soğuk bira içer. Diğer ikisi anılarımda yaşıyor:

Cihat Burak da cilayı çok severdi.

Özdemir Asaf sabahleyin, yeşil peleriniyle odama gelir, sabah saatlerinde bira içmenin ne kadar gerekli olduğunu anlatırdı.

Genç kuşağın en sıkı bira içeni de Kanat Atkaya'dır. Spor yazarı arkadaşımızı bira içerken görenler holigan zannedebilirler. Yanılmasınlar, o ‘‘harbi bir delikanlı’’dır.

* * *

PAZAR
keyfini çıkarın, bu yazıyı soğuk biranızı yudumlarken okuyun.

Çünkü bu vesileyle sanata katkıya katkınız olur.
Yazarın Tüm Yazıları