Biri, Bir Ulu Rüyayı Görenler Şehri- Üsküdar, diğeri de Kars- "Beyaz Uykusuz Uzakta."
Üsküdar, İstanbul’un çok özel yerlerinden biri. Şehrin tarihini onun sokaklarından, camilerinden okuyabilirsiniz. Şiirler yazılmış, hakkında kitaplar yazılmış bir eski İstanbul semti.
Çok gezdiğim, bildiğim ama hálá öğrenemediğim birçok yeri, özelliği olan bir semt. Semt sözü biraz az geliyor.
Üsküdar kitabının birtakım metinlerini Seyfettin Ünlü kaleme almış, Besim Çeçener, Hidayet Nuhoğlu, İsmail Büyükseçgin, Necdet İşli fotoğraflarıyla katkıda bulunmuş, Muhammed Çiftçi kitabın editörlüğünü üstlenmiş.
Üsküdar Belediye Başkanı Mehmet Çakır’ın girişinden sonra Fotoğraflara Sığmayan Şehir başlığı altında Üsküdar’ın yeri şöyle tanıtılıyor: "Üsküdar’ın tarihçesi MÖ 1000’li yıllara kadar uzanır. Erken dönem Üsküdar’ın oluşumu, bölgede Fenikelilerin biri Kalhedon (Kadıköy), diğeri Moda Burnu’nda olmak üzere iki liman kenti kurmaları ile başlar."
Üsküdar’ın tarihi önemini, Osmanlı’dan bugüne kadarki serüvenini özetle bu yazıda bulabilirsiniz.
Üsküdar, bir fotoğraf albümü, fotoğraflardan onun tarihini okuyacaksınız.
Son yıllarda semtlerle ilgili yayımlanan fotoğraf albümleri hiç kuşkusuz, orayı tarih içinde tanıtıyor.
Kars, Beyaz Uykusuz Uzakta
YKY
CEMAL SÜREYA’NIN KARS’I
Karskitabının altındaki başlık, iyi şair Cemal Süreya’nın bir dizesi.
Eşsiz güzellikteki şiiri okuyalım:
"Öyle güzel ki ölürüm artık / Beyaz uykusuz uzakta / Kars çocukların da Kars’ı / Ölüleri yağan karda / Donmuş gözlerimin arası
.......
Sen küçüğüm sımsıcak / Ne derler ona - bu kızakta / Boyuna türküler yakıyorsun ya / Sanki her türküden sonra / Her türküden sonra gök buğulanacak "
Bilim adamı, araştırmacı, yazar; tanınmış ve alanlarının önemli, iyi yirmi ismi bu kitabı önemli kılmış.
Gerçekten bu güzel, okunması gereken kitabı Filiz Özdem hazırlamış, Akgün Akova hem fotoğraflamış, hem gezi notlarıyla kitaba edebi tat katmış.
Kars, iyi, Nobel Ödüllü romancı Orhan Pamuk’un Kar romanıyla da gündeme gelmişti.
Kars kitabı beş ana başlık altında yer alan yazılardan oluşuyor:
Tarihçe, Kent Dokusu ve Kültür Tarihi, Yazarların Kars’ı, Seyyahların Gözünden Kars, Ekonomi.
Cem Tüysüz’ün, Doğu’nun Uygar Kenti Kars yazısının ilk cümlesi tanıtımın bütün özelliklerini taşıyor: "Kars denince, Doğu’nun uygar kenti, yiğitlik, menkıbe diyarı ve soğuk şehrin sıcak insanları akla gelir."
Nefis fotoğrafların eşliğinde bir şehri tanımanın zevkini çıkarabilirsiniz bu kitapla.
Çok kısa süre görebildiğim Kars, bende izler bırakmış bir şehir olma özelliği taşıyor. Rus döneminden kalma binaların şehrin estetik düzeyini yükselttiği hemen fark ediliyor.
Metin Turan’ın Kars Halk Edebiyatı yazısını mutlaka okumalısınız, Kars’ı tanımanız için şart olan yazılardan biri.
Seyyahların Gözünden Kars, merakla okuduğum bölümlerden biri. Çünkü Kars şehrini onların gözünden tanıyoruz.
Bu tür kitapların bence iki özelliği olmalı.
Birincisi, o kenti bütün özellikleriyle bu kitabın içindeki yazılar tanıtmalı.
Yazıların dili, içeriği bu kente gitme isteği uyandırmalı insanda. Ben Kars’ı yeniden gezmek, eksiksiz tanımak istedim bu kitabı okuduktan sonra.
Kars, bir seyahat kitabı değil, bir kentin bütün cepheleriyle panoraması.
KİTAPTAN
Kars’ta Kar Defterinden
(Orhan Pamuk)
Kar’ın Kars’a hem benzeyip, hem benzememesi çok olağan bir edebi durum. Zaten romanı şehre benzesin diye yazmadığım için: Kars’a kendi hayal ettiğim havayı ve sorunları yansıtmak istiyordum...Bir kısmı ise, yıllardır bu romanı her düşleyişimde kurduğum kar ile ilgili... Aklımda romanda hiç durmamacasına kar yağması, hikáyenin geçtiği şehrin Türkiye’nin geri kalanından biraz kopması gerekiyordu... Yirmi beş yıl önce geldiğim Kars ile ilgili hatıralarım, şehrin soğuğu ve karlı, efsanevi kışları romanın burada geçebileceğini getirdi aklıma. Bu yüzden Kırmızı’yı bitirdikten sonra, cebimde bir yarım basın kartıyla Kars’a geldim şehrin güzelliği ve karı için... Kars’ın bana anlatacağı hikáyeleri, bana fısıldayacağı insani felaket ve mutlulukları dinlemekten çok, ilk başta aklımda burayı içimdeki hikáyeyi yerleştirebileceğim bir yer olarak görüyordum. Ama ilk günden itibaren Kars’a gelmekle çok akıllılık ettiğimi düşündüm. Çok sevdim bu şehri... Unutulmuş halini, harika binalarını, Rusların açtırdığı geniş caddelerini... Bu yüzden de ilk gelişlerimde insanlarını, hikáyelerini tutkuyla dinledim. Elimde küçük ses kayıt aracım ya da videom, gecekondu mahallelerinden siyasi parti merkezlerine, horoz dövüştürülen salonlardan valinin odasına, gecekondu mahallelerinden çayhanelere her yere gidip insanları konuşturdum. İlk gelişimin son günü bütün bunlarayetişebilmek için koşuşturmamı hatırlıyorum (peşimde de sivil polisler). Her gelişimde sabahları Birlik Kıraathanesi’ne gidip heyecanla defterime bir şeyler yazdım...
Kars’a Yine Gidersem Ne Yapmak İsterim? (Akgün Akova)
Kars’ı bir yerbilimci, kuşbilimci ve botanikçi ile birlikte incelemek isterim. Keklik sürülerinin, arıkuşlarının, gökkuzgunların peşinde dolaşmak isterim.
Lapa lapa kar yağarken Taşköprü’den yürüyerek geçip kaleye tırmanmak isterim.
Kağızman’da Çallı köyünün yaylasında temmuz ayında bir hafta kalmak isterim.
Yine Kağızman’ın kızıl kaya oluşumlarını fotoğraflamak isterim.
Susuz’daki Çamçavuş Yaylası’nda üç günlük kaz yavrularını sevmek isterim.
Ani’de Zakare Mkhrgrdzeli Kilisesi’ne ya da diğer adıyla Kız Kalesi’ne tırmanmak isterim.
Sarıkamış’ta sabah sabah cağ kebabı yemek isterim.
Bir kış gecesi Chopin’in yapıtlarını içeren bir piyano resitalini dinledikten sonra karlara yatmak isterim.
Çamuşlu’daki kaya resimlerini çektikten sonra dinlendiğim taşın çevresinde öterek dört dönen ve bana "yuvamın yakınından çekil" diyen taşbülbülü ile yeniden karşılaşmak isterim.
Kars Ovası’nda doludizgin koşan bir ata binmek isterim.
Geleneksel bir Kars düğünü çekmek isterim.
Bir de bu yazıyı düğün havasında bitirmek isterim.