Paylaş
Erkan Oğur, İlkin Deniz, Turgut Alp Bekoğlu’nun Telvin(*) adını taşıyan, Okan Avcı’nın yönettiği ‘Turne Belgeseli’ni seyrettim.
Yönetmenin düşüncelerini okuyun önce:
“ ‘Düş, daha başından, bir anıdır’.
O. Aruoba
Halden hale geçerken bizler hayatlarımızda kontrol etmemiz gerekenleri yerlerine çok güzel koyabiliyoruz. Sonra da zaten hayatımız onlar oluyor. Orada bir yerdeyken de risk alanları izlemeyi seviyoruz. Değişimin kaçınılmazlığını gördüğümüz her anda bir müzik geliyor sonra kulağımıza ve hikâyeler anlatmaya cesaretlendiriyor bizi. Bir an, bir aşk, öfke, tutku, keyif, boş verme... Sonra herkes bir yöntem seçip devam ediyor hayatına. Telvin’i iki sene evvel kaç echo bar’da dinlediğim; bir yöntem seçip hikâyelerini anlatmaya karar verdim. Belgeseli yaparken amacımız üç tane müzisyenin sahnede neden bir mefhumun peşinde koştuğunu anlatmak ve hayatın değişim gerçekliğine yaklaşma çabalarıydı. Biraz sonra ne olacağını bilmemek, sahnede kendine yarattığın özgür alanın aynı zamanda bir disiplin getirmesi, tamamen doğaçlama çalarken kaosun içerisindeki uyumu bulmak... Onlarla beraber çıktığımız güney turnesi boyunca bu durumların nasıl oluştuğunu gördük ve kurgulayıp anlatmaya çalıştık. Belki de Telvin belgeseli de bir risktir ve zaman bunu gösterirken bize; risk alanları izlemeye devam ederiz.”
Okan Avcı, bir Behçet Necatigil belgeseli hazırlama çalışmalarına başlamış.
* * *
ÜÇ önemli müzikçi doğanın içinde doğaçlama yapıyorlar. Bildiklerini tekrarlamıyorlar, birikimlerinin izinde yeniden öğreniyorlar, öğrettiklerini dinletiyorlar.
Oğur, kuralların tutsağı olmadan, ortamın getirdiğini çalıyor, müzikçiler yenilenmenin riskini taşıyorlar.
Çaldıkları kadar konuşmaları beni etkiledi, müziğin hayatın içindeki tınısını tanımlamaya değil, duyumsamaya/duyumsatmaya çabalıyorlar. Her enstrümanın bir kimliği olduğunu ortaya çıkarıyorlar. Ortamın müziğe yansıyışını, mevsimlerin, saatlerin nasıl ezgileştiğini an be an seyretmek/dinlemek, yaratılış sürecinin tanığı olmak ayrı bir ses lezzeti veriyor.
Doğanın sesi enstrümanların sesiyle birleşiyor.
Doğaçlamanın -tam betimliyor mu bu söz şüphedeyim- da bir kuralı olduğunu savunurum hep. Aslında kaos gibi görünenin iç düzeni olduğu kanısındayım. Çünkü müzikçilerin ses birikimi mutlaka doğaçlamanın iç düzenini kurar.
Belgeseli seyrederken bir yandan da şöyle düşünüyorum. Acaba bu konuşmalar, bu görüşler, onların yapıtlarına sızar mı?
Erkan Oğur’u bundan sonra dinlerken, söylediklerini anımsayacak mıyım?
Behçet Necatigil’in Nilüfer şiirinin bestesini dinlerken, bir şairle bir müzikçinin buluşma noktasında, hem şiiri hem müziği düşünüyorum.
Oğur’un konuşmaları ile müziği arasında bağlantı kurmaya çalışıyorum. Geleneksel bir alışkanlık belki.
Turgut Alp Bekoğlu’nun konuşmalarını dinledikten sonra, davulunun sesi daha farklı, daha etkileyici geliyor bana.
İlkin Deniz’in yerini de es geçmeyelim.
Bir gemi güvertesinde, sanatçılar konuşurken, çalarken bütün unsurların tek tek analizini yapmak mümkün mü?
Bütünün zevkini çıkardım.
* * *
TELVİN bir turnenin belgeseli ama müziğin, felsefenin bütün dünyası bunun içinde. Telvin’den sonra Erkan Oğur’u yeniden ve tekrar tekrar dinleyeceksiniz.
(*) Telvin-Erkan Oğur-İlkin Deniz-Turgut Alp Bekoğlu, Turne Belgeseli-Yönetmen Okan Avcı, Kalan Müzik.
Paylaş