İHTİFALCİ MEHMED ZİYA BEY’in İstanbul ve Boğaziçi kitabı, Bizans İmparatorluğu’nun, Osmanlı İmparatorluğu’nun tarihini öğrenmek isteyenler için gerçekten kütüphanede bulunması gereken bir başucu kitabı.
Osmanlı İmparatorluğu üzerine okunacak kaynak arayanlar rahatlıkla bulabilirken, Bizans İmparatorluğu konusunda sıkıntı çekerler. Oysa aynı topraklardaki birbirini izleyen imparatorluğun ikisinin de tarihi, serüveni, değişik dönemleri anlaşılmadan bu şehri bir platforma oturtmak da mümkün değildir.
Murat A.Karavelioğlu - Enfel Doğan ortak imzalı Önsöz’de, kitabın önemi, niteliği, yayına hazırlanış biçimi, bugünkü dile aktarılması konusunda okuru bilgilendirmektedirler.
Semavi Eyice, İhtifalci Mehmed Ziya Bey’in kültürel mirası koruma konusundaki çalışmalarından, tarihçiliğinden, korumacı yanından söz etmiştir.
Yıktırılan nice binayı, yok edilen nice mezarın muhafazası için Mehmed Ziya Bey olağanüstü çaba harcayan biriydi. Anlattığı her yeri gezmiş, hatta küçük ölçekte kazılar bile yapmıştır.
Semavi Eyice’ye göre; ‘Mehmed Ziya Bey’in İstanbul hakkındaki en büyük eseri ise İstanbul ve Boğaziçi, Bizans ve Osmanlı Medeniyetlerinin Ásár-Bakıyyesi (Günümüz Türkçe’sine Bizans ve Osmanlı Medeniyetlerinin Ölümsüz Mirası olarak çevrilmiştir) başlığı ile yayınlanandır.’
Kültürel mirasa cahilce yaklaşmanın bir örneği de Mehmed Ziya Bey’in mezar kitabesidir. Kitapta fotoğrafını gördüğünüzde durumu okurlar daha iyi anlayacaklardır.
Yazdığı, araştırdığı eserler bugün ortada olmadığından, Mehmed Ziya Bey’in yazıları, belgeleri çok daha önem kazanmakta, bugün bu konuda çalışanlara yararlı olmaktadır.
Takdim bölümünde Müze Müdürü Halil Bey, sözünü ettiğim kitabın ilk baskısı için şunları yazıyor:
‘Bugün, kamuoyuna sunulan bu eser, on beş senelik bir çalışmanın ürünüdür.
Bu eseri okuyacak olanlar İstanbul’un eski çağları ile birlikte Bizans ve Osmanlı devirlerine ait kıymetli sanat eserleri hakkında geniş bir bilgiye sahip olabileceklerdir.
Şehrimizin fethinden önceki eserleriyle fetihten sonra vücuda getirilip bütün insanlığı hayrette bırakan cami, türbe, han ve sarayları, özetle bütün nefis sanat eserleri gözümüzün önüne serilecektir.’
Bir şehrin tarihini yazmak için bilgi, belge kadar, hatta onlardan önce ona áşık olmak gerekiyor. Her ayrıntıya inerek, yapılan bu çalışmayı böyle açıklamak gerekiyor.
Bazı tarih kitapları vardır ki, onu okurken o günleri yaşar, yazarıyla birlikte dolaşırsınız.
İşte Mehmed Ziya Bey’in kitabı bu özelliği taşıyor.
İstanbul’un kapılarını İstanbul’da yaşayanların çoğu bilir.
Topkapı, Bahçekapı, Silivrikapı gibi... Kapıların savaştaki, barıştaki rollerini, işlevlerini öğrendikçe, gezdiğiniz, gördüğünüz yerlere bundan sonra daha dikkatle bakacaksınız.
Fatih’in İstanbul’u fethinden sonraki tarihi, toplumsal ve siyasal olayları, tatlı, öznel bir üslupla Mehmed Ziya Bey’den okumak zevk verecektir. Hele eserin bugünün diliyle olması anlama kolaylığı sağlayacaktır.
Bildiğiniz bölümler de olabilir ama yeniden okumanın hem zevki hem yararını görürsünüz.
İhtifalci Mehmed Ziya Bey’in kitabını tarihe meraklı, özellikle yaşadığı şehri öğrenmek isteyen herkese salık veririm.
DOĞAN HIZLAN'IN SEÇTİKLERİ
Kriton Dinçmen 600’lü Yıllardan 1461’e Arion
Ziyad Marar Mutluluk Paradoksu Kitap
Cüneyt Ayral Yolculuk Elma
Eric Schlosser Hamburger Cumhuriyeti Metis
Arzu Çur Ayşegül Boşanıyor İletişim
İHTİFALCİ MEHMED ZİYA (1866?-1930) KİMDİR
Sanayi-i Nefise Mektebi’ndeki öğrenciliği sırasında Maliye Nezareti’nde memuriyete başladı. 1889’da Gümülcine İdadisi’nde öğretmenliğe başladı; ardından Edirne, Tekirdağ, Halep, Konya, Milli İdadilerinde ve diğer idadilerde görev yaptı. 1911’de İstanbul’un tabii güzelliklerini ve tarihi eserlerini tanıtmak ve korumak için kurulan İstanbul Muhipleri Cemiyeti’nin aktif üyelerinden oldu. 1917’de kurulan Asar-ı Atika Encümen-i Daimisi’ne seçildi. Bu görevi vesilesiyle İstanbul’un tarihi eserlerini yakından tanıma ve inceleme fırsatı buldu. Mezar taşlarına varıncaya kadar çeşitli eserlerden notlar aldı.
Mehmet Ziya Bey’i İstanbul’da meşhur eden asıl faaliyeti, zor şartlarda halkın moralini düzeltmek ve kendine güvenini artırmak için Türk tarihinin önemli olaylarının veya kişilerin ölüm yıldönümlerinde ihtifaller düzenlemesi ve bu toplantılarda konuşmalar yapmasıdır. İhtifalci lakabı da buradan gelmektedir.
KİTAPTAN
Bütün Yunan kitapları ve rivayetleri Bizans’ın milattan önce 658’de ve hicretten 1241 yıl önce Megár bölgesinden gelmiş bir kabile tarafından kurulduğu iddiasında müttefiktir.
Bizans kurulduğu tarihte Roma şehri çok büyük bir genişlemeye ulaşmamakla beraber, bir asırdan beri varlığını sürdürmekteydi. Bununla beraber etrafındaki milletler ve kavimler ile yaptıkları savaşlarda kuvvetini deniyor ve dünyaya hákim olmaya hazırlanıyordu...
İstanbul’un önemini artıran doğal sebeplerden birisi, hatta birincisi Bosphore denilen Boğaziçi’dir. Uzun zamanlardan beri insanın gözünü okşayan ve tatmin eden bir yer olması sebebiyle uğruna çok kanlar dökülmüştür.
Bizanslılar, Boğaziçi’ne Bospore veya Bosphore derlerdi. Bu kelime ‘bir öküzün sırtında geçme’ anlamına gelir. Bir masala inanmak gerekirse, boğazı geçen Yo isminde bir kadınmış. Bu masal bazı yerlerde Avrupa hakkında da tekrar ediliyor. Her iki rivayet de Avrupalıların ortaya çıkmalarının başlangıcının Doğu’da olduğuna dair bir hatıradır...
Osmanlı tarihinde Yedikule’nin hatıraları hüzün vericidir. Burada bazen ecnebi reisler, elçiler ve bazı üst düzey Osmanlı yetkilileri hapsedilmiş, eziyet görmüş ve öldürülmüştür. Fakat bunların en fecisi ve Osmanlı sosyal hayatı için en lekeleyicisi, o zaman sadrazam olan, padişahın damadı Bosnalı Kara Davud Paşa hayırsızının teşebbüssüyle, Sultan İkinci Osman Han (Genç Osman)’ın hapsinde eziyet görerek şehit edilmesi olayındadır.