Paylaş
Şarlo, ‘Şu önümüzdeki çimlerin yeşili ne kadar güzel değil mi’ demiş.
Gertrude Stein şu yanıtı vermiş:
Turner’ın resimlerindeki yeşili severim.
Bana da bir gün, nilüferleri sever misin diye sorsalar, evet Claude Monet’nin tuvalindeki nilüferleri çok severim, derim.
Burada bir fark notu koymalıyım. Ama onun nilüferlerini sevmemde, Monet’nin göletindeki nilüferleri seyretmem etkili oldu.
Sanatın/sanatçının birleştiği olağanüstü bir altın nokta.
Her renkteki nilüferler, doğanın bu eşsiz mucizesini ispat ediyorlar.
Sakıp Sabancı Müzesi’nde Monet’nin Bahçesi sergisi salı gününden itibaren gezilebilecek.
Doğa ile sanat/sanatçı arasındaki bağlantının, bir sanatçının esin kaynaklarını nasıl değerlendirdiği, bir tutkuya adanan ömrün ne olduğunu, Fransa’da Giverny’de bahçesini gezerken duyumsarsınız. Hayatla sanatın birbiri içinde yoğrulduğu gerçeğini bu bahçeyi gördükten sonra kurala dönüştürürsünüz.
O bahçede yirmi dört saat geçirmeden, Monet’nin bahçesinin zevkini çıkaramazsınız.
Güneş hangi çiçeğin üstüne doğar, hangi mevsimde hangi çiçekler insanı resim yapmaya sevk eder.
43 yıl yaşamış burada, her yerden tohumlar taşımış. Buraya gelir gelmez, “Başyapıtlarımı burada yapacağım” demiş.
* * *
ONUN üzerine yazılmış bir el kitabı şu cümleyle başlıyor:
“Claude Monet güneş ışığını resme getirdi”.
Çünkü 1870’lerden önce ressamlar resimlerini stüdyolarda yapardı, o dışarıya çıktı. Bütün gününü bir deniz kıyısında geçirebilirdi.
Bir sanatçının tanınıncaya kadar çektiği çileyi, yoksulluğu anlatmaya gerek var mı? Ama o inandığını, tutkusunu bırakmadı.
Bir çok sanatçı gibi, okuldan nefret ediyordu.
Zamanını ve parasını bu bahçeye harcadı.
14 Kasım 1840’ta Paris’te doğdu, 5 Aralık 1926’da öldü.
Resimlerinin satılmadığı dönemleri yaşamöyküsünden öğrenebilirsiniz.
* * *
BÖYLE bir bahçede bir ömür geçer.
Paylaş