BEYOĞLU'nun tarihini kimler yazmıştır kimler. Ama ben en öznel olanını size tavsiye edeceğim. Saláh Bey Tarihi'ni.
Ah Beyoğlu Vah Beyoğlu'yu okumadan Beyoğlu üzerine tek satır kaleme alanlar, Saláh Bey'i es geçenler, hayretimi mucip olmuştur, cehaletin böylesine şaşakalmışımdır.
Ne buyurmuş denemenin büyük ustası Saláh Birsel:
‘‘Bu kitaba, bir edebiyat tarihi gözüyle bakılsa yeridir.
Çünkü bu kitapta, elden geldiğince, yazarların sanat anlayışlarından, edebiyat dergilerinden ve şiir akımlarından da açılmıştır.’’
İnsansız, edebiyatçısız, ressamsız, oyuncusuz bir Beyoğlu nedir ki?
Tünel-Taksim arası git-gel, aval aval bakılan bir insan meşheri.
Oysa Saláh Bey, her metrekareye düşen insan sayısını, eğlenerek, demlenerek öyle bir anlatıyor ki, değme edebiyat tarihlerinin asık suratı bile güler.
Deneme türü size neyi çağrıştırır? Herşeyi, biraz dağınıklığı, biraz uçsuz bucaksız bir geziyi, en gizli bilgileri, en çarpıcı tanıklıkları....
Birsel'in denemeleri bu tanıma giriyor mu? Okuyun karar verin, hele bir onunla kahvehaneleri gezin. Kahvengiz adını verdiği kitaptaki mekánları, mekánları yaratanları, Türk edebiyatının doruklarını, onların iğneli dostluklarını, zalim düşmanlıklarını okuyun.
İstiklál Caddesi'nde dolaşırken, zaman zaman bugünkü binaların yerine kitaptakileri koyup, sanal bir hayal dünyasında yaşayın.
On dokuzuncu yüzyılın kozmopolit Beyoğlu'sundan bugüne geldiğinizde, neden böyle oldu, sorusunu sorarsınız. Sormazsanız Saláh Bey hakkını helál etmez.
Zengin tüccarlardan hafiye oğullarına, üniversite hocalarından şairlere kadar geniş bir topluluğun kahvelere dağılımını Ah Beyoğlu Vah Beyoğlu'dan harita üzerinde takip edin.
Öyle kitaplar vardır ki, hem yazarın birinci elden tanıklığının eşsiz tadını çıkarırsınız, hem de Saláh Bey gibi çaktırmadan, uzun okumaların sonudaki tarihi bilgiyi de birlikte yutarsınız. Hissetmeden, hazımsızlık çekmeden.
Sait Faik neye kızardı? Orhon Murat Arıburnu kendi şiirini okuyanlara nasıl davranırdı?
Bir kuşağın yaşama biçimini anlamadan onların yazdıklarını nasıl kuşatırsınız?
Rakının yanında tereyağı ve havyar yenirken, şimdiki meze listeleri karşılaştırılmalı. Bunlar bile değişim konusundaki ipuçlarını yeterince bize verebilir.
Flamme Kahvesi'nin mezeleri arasında kaz yumurtası, füme kılıç, dil söğüş de bulunurmuş. Küçük ekmekler üzerine konulmuş havyarları yazmaya gerek yok herhalde.
Bu kahve üzerine Erzurum'lu Küçük Emrah'ın destanından birkaç mısra her şeyi tasvir ediyor:
‘‘Meşhurdur efendim Kahve-i Flam
Fransızca gerek orada kelam
Alafrangalık boncur, bonsuvar
Merhaba der isen alınmaz selam’’
Şimdi yerinde yeller esen, bu satırların yazarının da bildiği, oturduğu Nisuaz Pastanesi için yazar, Nisuaz Edebiyat Fakültesi der:
‘‘Cumartesileri Nisuaz'ın arka dilimi tam bir edebiyat fakültesine dönüşür. O gün oraya edebiyatçılardan başka profesörler de dolar. Bunların tümü de kahve kurtaran aslanlardır.’’
Yahya Kemal, Rıza Nur için şöyle bir saptamada bulunmuş:
‘‘Rıza Nur benimle dost olduğu sürece Türkiye'de ancak iki halis Türk vardı. Benimle darılınca tek bir Türk kaldı.’’
Saláh Bey'in denemelerinin asıl büyük işlevi, hepimiz için bir sözcük hazinesi olmasıdır.
Ah Beyoğlu Vah Beyoğlu bir çok kişi için tatlı tatlı okunacak bir ders kitabıdır.
Ardından da Kahveler Kitabı'nı hatmederseniz, artık Beyoğlu'ya çıkmaya, gezip tozmaya vize aldınız demektir.
Tepebaşı Bahçesi
‘‘Yakup Kadri, Refik Halit, Abdülhak Şinasi kışın Lebon'da iseler, yazın da Tepebaşı Bahçesinin bayağı ve aşağılık havası ile ciğerlerini eğlendirmeye çalışırlar. O vakitler Abdülhak Şinasi Rumelihisarı'nda aşı boyalı tahtadan bir yalıda oturur. Yakup Kadri ile Refik Halit ise Kadıköy yakasındadır. Üç ahbap çavuş vapuru kaçırıp da - bu vapur isteyerek kaçırılır - evlerine dönemedikleri vakit ailelerine tel çekerler. Ama sonradan hangi otelde kalacakları, nerde yemek yiyecekleri üzerinde bir türlü anlaşamazlar.’’
Güçlük, Abdülhak Şinasi'den gelir. Çünkü o öteden beri öyle olur olmaz otellerde yatmaz, herhangi bir lokantada yemek yemez.''