Paylaş
Vitali Hakko'nun çağrısına uyarak Beyoğlu Vakko'ya gittim, öğle yemeğinden sonra İstiklál Caddesi'ne çıktık.
Niyet etmişti, birlikte Beyoğlu'nu gezecek, keşfedecektik.
İlk durağımız Galatasaray'daki Sahaflar Çarşısı'ydı.
Yürürken kafamızı yukarıya kaldırıyorduk, Beyoğlu'nun genç, dinamik kalabalığının güzelliğini, bakımsız tarihi binaların yorgun ve kirli yüzleri adeta kemiriyordu.
Belediye'nin bu konuda yapacağı çalışmalar, başkalarına örnek olması açısından önemliydi. Komşu komşunun yaptığına bakarak Beyoğlu'nu güzelleştirebilirdi.
Vitali Hakko, karmaşık, Babil Kulesi görünümündeki Beyoğlu'u övüyordu bana.
Burası bir pakettir ki, içinde her şey vardır, hatta diye lafa başlayıp neyse bunu ben söyleyemem siz de yazamazsınız diye gülümsüyordu.
Sahaflar'da İsmail Habib Sevük'ün kitabına rastladım. Eski Hayat dergisi. Fotoromanın parlak zamanının Yelpaze dergisi.
İki yüz altmış beş cafe varmış Beyoğlu'nda, kapı kapı dolaştık, sahiplerinin konuk severliği, güleryüzlülüğü bizi hoşnut etti. Genç kuşağın cafe kültüründeki aldığı mesafeyi gözlemledik.
***
İSTİKLAL Caddesi'nden Tünel'e doğru inerken Babylon'a uğruyoruz, caz tutkunlarının iyi bildiği bir mekan. Marangozhaneden yaratılan bir salon.
İlhan Erşahin prova yapıyor. Vitali Hakko ile Amerika'dan konuşuyorlar.
Bu hafta onu dinlemeye gitmek şart oldu. Türkiye'yi, caz dinleyicisini çok seviyor, övüyor.
Vitali Hakko, her gittiği yerde, gençlerin neye ilgi duyduğunu soruyor. Özellikle Sinema Festivali'nden sonra buralara gelip tartışıp tartışmadıklarını merak ediyor.
Hepsi de sanatın Beyoğlu'ndaki işlevini biliyor, onun için burada bulunduklarını söylüyorlar.
Dulcinea'nın galerisine uğradık.
Süzülmüş kahvenin kokusunu genzimize çekerek, galeriye indik.
Galerinin sanat yönetmeni Claire-Lyse Bucci Fransız, yedi yıldır Türkiye'de yaşıyor.
Bize verdiği kartında Dulcinea için şunlar yazılı:
Çağdaş sanatlar için özgür mekan.
Claire-Lyse Bucci, Türkiye'yi özellikle Beyoğlu'nu çok seviyor.
Fransa'ya gitmiş, oradaki durgunluğa tahammül edememiş, süresinden önce buraya dönmüş.
Buradaki canlılığa, insan dokusuna hiç bir yerde rastlamadığını söylüyor.
Her gün bir değişiklikle karşılaştığını, burayı büyülü kılanın bu unsur olduğunu sözlerine ekliyor.
Cafe sahipleri, müzik mağazaları ve genç kuşak iş adamları ve kadınları, Beyoğlu'nu bilinçle tercih ettiklerini durmadan tekrarlıyorlar.
Bay Vitali'nin keyfine diyecek yok. Gramofon'a uğradıktan sonra karşısındaki pasaja girdik.
Almanya'da yaşayan yayıncı dostumuz Ahmet Doğan da artık kesin dönüş yapmış, evini ve iş yerini Galata'ya taşımış.
Bizi Gramofon'un karşısındaki pasajdaki Kave'ye götürdü.
Oranın bir özelliği, Ahmet Doğan'ın yaptığı sanat eserleriyle süslü şarapların satılması.
Bir Fransız şarabı şişesinin üstüne kumlama yöntemiyle Yusuf Tonkuş'un bir eseri çizilmiş, bir başka şişenin üstünde Semih Balcıoğlu'nun Kız Kulesi var.
Tan Oral, olağanüstü esprisiyle bir şişeyi ölümsüz kılmış.
***
VİTALİ HAKKO ile Beyoğlu'nu gezmek, insanın geleceğe umudunu artırıyor.
İyimser insanların yanında bir cumartesiyi geçirmek hoş bir duygu.
Paylaş