Paylaş
Jackie, sırtında çellosu, kardeşinin köy evine tek başına geliyor, iki kadeh şaraptan sonra Hilary du Pre'ye dönüp şunu söylüyor:
‘‘Bu akşam ben senin kocanla yatacağım.’’
Bir an cinsellik denilen 'zalim efendi'in iğvasına mı uyuyor, yoksa ahlákla tutku savaşında, tutkunun zaferini mi ilan ediyor?
Ünlü çellist Jacqueline du Pre'nin multiple sclerosis'ten ölümüne kadar olan yaşamını ele alan 'Paylaşılamayan Tutkular' (Hilary and Jackie) filminden beni etkileyen bir kare bu.
Bir haftadır, onun çellosunu dinliyorum, sanki hayatının sırlarını bir mezüründe yakalayacakmışım gibi.
O ilahların sazını olağanüstü bir duyarlıkla çalıyor. Elgar'ın, Haydn'ın ve Boccherini'nin çello konçertolarını.
Alabildiğine seven, alabildiğine nefret eden bir müzik dehası.
Daniel Barenboim'le İsrail'de evleniyor. Sevgi uğruna, Musa'dan yana oluyor.
Her iki konçertoya eşlik eden orkestrayı da Danny (Daniel Barenboim) yönetiyor.
Hayatta kuramadıkları beraberliği, müzikte gerçekleştiriyorlar. Çok mu hain bir yorum?
Jacqueline du Pre, 42 yaşında öldü.
Mozart gibi erken ölümün ürpertisini duymuş, yaşamanın telaşına kendini kaptırmıştı. Behçet Necatigil'in dediği gibi, iki parantez arasına çok şey sığdırabilmek için.
***
İKİ sanatçı bir arada yaşar mı?
Hayır, huysuz ilham perisi hemen araya girer ve hayatlarını cehenneme çevirir. Tercih, tek kişilik cehennem hücreleridir.
Bir yanda Jackie (du Pre), mesleğinin zirvesine yayla tırmanıyor, diğer yandan Danny (Daniel Barenboim) tuşlar ve elindeki değnekle tepeye çıkıyor.
Zirveye çıkan patikaya iki kişi sığmıyor.
Hilary du Pre, film için yazdığı yazıda, Elgar'ın çello konçertosuyla kardeşinin bütünleştiğini belirtmiş.
Evet, müzik tarihi bu yargıyı çoktan onayladı.
Jackie ve Danny, hayatlarının kesişmediği, biribirine aykırı kalan yanıyla değil de, müzikte birliğin eşsiz sesini yaşadılar.
Belki de hiç bir dinleyici ikisinin çalışındaki o iç sesi farkedemedi.
Elgar, çello konçertosunu, ‘‘hayata karşı insanın tavrı,’’ diye nitelendirmişti.
du Pre'nin sevgisini bu yorum yönlendirmiş midir?
Gustave Mahler ile Alma Mahler ilişkisi, aşkın eziyete dönüşmesinin garip bir serüveniydi.
Aldatmalar, ihanetler aşkı bitirir mi, ateşler mi?
Virginia Woolf, sevgisizlikten mi, başkalarından çok kendiyle başbaşa kaldığından mı intihar etti?
Evlilikler, dillere destan beraberlikler... Sakin sularda seyredenlerin işi.
T.S.Eliot, bencil miydi, eşini bir tımarhane köşesine terkederken şiir için ne düşünürdü? Hain miydi? Yoksa banka memurluğunun rutinliğinden şiire geçerken, ikinci kişinin varlığı ağır mı geldi?
Eliot'ı karısını akıl hastanesine kapattığı için kınamıyorum, du Pre'nin de kardeşinin kocasına yatma isteğinde bulunduğu zamandaki sessizliğimi koruyorum.
Sanat tarihi bu tür örneklerle dolu.
Ted Hughes ve Sylvia Plath... Plath'ı intiharın eşiğine kim getirdi?
F.Scott Fitzgerald ile Zelda'nın, çılgınlıklar, alkol ve kıskançlıkla dolu ilişkileri...
***
İKİ sanatçı, iki bencil insan.
Nietzsche, Tanrı'ya özgü olan yalnızlar listesine filozofları eklemişti.
Ben, sanatçıları unutmuş diyorum.
Paylaş