İKİ kardeş altlı üstlü iki katlı ranzada yatıyorlar.
Altta yatan çocuğun yanında küçük bir aralık var, oraya çellosunu koyuyor. Çünkü bu şekilde, daha iyi uyuduğunu söylüyor, yataktan kalkıyor, yayını çıkarıyor ve çellosunu çalmaya başlıyor. Müziğin çizdiği yüz hatlarını bir yazar anlatamaz. Çünkü eğitim sistemi, haşin uyarmalardan, azarlamalardan uzak, yüreklendirmeye, sevgiye dayanıyor! Görme engelli bir çocuk, trompet çalıyor. Sazını bakın nasıl tanımlıyor? Bu öyle bir sazmış ki, kızgınsanız kızgınlığınızı, mutluysanız mutluluğunuzu iletirmiş. Trompetini okşamasından duyduğu hazzı anlatıyor. Venezuela Simon Bolivar Orkestrası’nda çalan çocuklardan ikisi... Gecekondu mahallesinde bir kız, keman çalıyor. Bütün mahalle onu dinliyor. Orkestra elemanlarından biri şimdi Berlin Filarmoni Orkestrası’nda kontrbas çalıyor. Önce viyola çalarmış, sonra kontrbasın kuşatıcı sesinin tınısına âşık olmuş, onu çalmaya başlamış. Onunla dostları, komşuları iftihar ediyor, ülkesine geldiğinde hepsi ona sarılıyor, mahallesinde bir bayram havası esiyormuş... * * * DOKUNMAK VE MÜCADELE ETMEK belgeselinden belleğimde kalan görüntüler. Küçük müzikçiler çalmaya başladıklarında, birdenbire büyüyorlar. Bir sihirli değnek, onları birer virtüöze dönüştürüyor. Küçük, gözlüklü bir kemancı kız geliyor, sekiz-dokuz yaşından fazla değil, çalıyor ve dinleyicileri selamlayarak sahneden ayrılıyor. Sevimli, etkileyici. Projelerin ardında mutlaka bir düşünce adamı bulunmalıdır, yoksa parlar ve söner. El Sistema’nın kurucusu Jose Antonio Abreu’ya İKSV’nin Yaşam Boyu Başarı Ödülü verilecek. Hak edilmiş ödüller beni sevindirir. Bir çocuk braille alfabesiyle kitap okuyor. Müzik konusunda yetenekleri keşfetme kampanyasını bizde de genç cumhuriyet başlattı. Türkiye’nin her yerinden çocuklar Ankara’ya getirilip sınavdan geçirildikten sonra, müzik eğitimine başlarlardı. Cumhuriyet aydını Aydın Gün, o günleri sık sık, övgüyle anlatırdı. Orkestra elemanlarının uyumu kadar, asıl önemlisi insani uyumu sağlar. Belgeselde sık sık müziğin yeri, önemi, işlevi üzerinde duruluyor. Belgeselden yazdığım bazı notlar... Placido Domingo, bu orkestrayı dinledikten sonra, coşkusunu dile getiriyor: “Sanki cennetteyim, semavi sesler duyuyorum.” Claudio Abbado, siyasal yanı da olan bir sanatçı kimliğiyle övüyor onları: “Kültürel ve siyasi açıdan müthiş bir şey.” Orkestrada çalan uzlaşmayı bilir. Çünkü herkes başkasına bağımlıdır. 11 yaşındaki kemancı ne diyor, müzik için: “Tanrı, müzik gibi bir şey.” Simon Rattle, “Yaşam, iletişim ve sevinç, yüzlerinde” diyor. Kate Royal, “Müziğe bakışımı değiştirdiler” yargısıyla övgüsünü belirtiyor. * * * JOSE ANTONİO ABREU’nun çok sevdiğim bir sözüyle yazımı bitireceğim: “Müzik, bu yapılanlar 22., 23. yüzyıl gibi bir sınırlamayla anlatılmaz, çünkü bu sonsuzluk demek.”