Paylaş
Zeynep Atikkan'ın ‘‘Lüksemburg Avrupası ve Türkiye’’ adlı yazı dizisini okuduysanız, Türkiye-Avrupa ilişkilerine bakışınıza yeni bir boyut kazandırmışsınızdır.
Gazetelerde, dergilerde yapılan, dayanaksız, yüzeysel tartışmaları, bu diziden sonra temellendirebilirsiniz. Türkiye-Avrupa ilişkilerinin ardındaki yönlendirici felsefenin ana unsurlarını öğrendikten sonra, tıkanıklığın nedenlerine, daha bilgili, daha donanımlı, tarihi gelişmeyi kulak ardı etmeden, mukayeseler yaparak yaklaşabilirsiniz.
Fransız bilim adamı Edgar Morin'in söyledikleri; gerçek bir aydının, soruna çokgen bakışının ve onu tarihi bir platforma oturtuşunun örneği:
‘‘Modern Avrupa kültürü açısından laiklik bu kadar hayati olduğuna göre, Türkiye, laik yapısıyla Avrupa'nın bir parçasıdır. Laiklik, kültürel anlamda bir Avrupalılaşma göstergesidir. Bilinçli olarak kültürel diyorum, çünkü, Osmanlı dünyası çok önceden beri Avrupalıydı. Hatta İstanbul'un alınışından bile önce.’’
Türkiye'ye, Türkiye-Avrupa ilişkilerine kısır bir dünya görüşü ve bilimin objektifliğinden uzak bakanlara inandırıcı bir cevap.
Bir ulusun, ülkenin sadece bugününe bakıp, belli bir dönemini siyaset mikroskobunun altına sıkıştırıp yargıya varanların, özellikle kültürel açıdan ait olduğumuz yeri vurgulaması bizi sevindirmeli.
* * *
SOSYOLOG Gilles Kepel'in görüşü, bana çok doğru, eski deyimle isabetli geliyor.
Bizim gerçek yüzümüz, kimliğimiz hangisi? Avrupa'dan bakınca insan galerimiz nasıl görünüyor?
Kültürel açıdan bizi tanımıyorlar, kültürel laikliğin, sanata, edebiyata yansıyışını, modernliğimizi, Avrupalı Türk kimliğimizin zengin malzemesinin niteliğini anlatamadık, kimi zaman da anlamadılar.
‘‘Avrupa'dan bakınca, İstanbul, Ankara ve İzmir, Avrupa'ya yakın bölgeler. Asıl mesele Anadolu'nun demografisi.’’
İnce bir ayrıntı gibi gözüken bu saptama, Türkiye-Avrupa arasına konulan dikenli telin sebebini açıklıyor. Almanya, bizi ordaki Türklerden, Anadolu demografisi'nden tanıyor ve öyle tanıtıyor.
Modern Türkiye'nin yüzü, bir işçi panosunun gölgesinde görünmüyor. Oysa tamamı bu değil.
Kepel, Türk aydınlarının, bu sorunları doğru tanımlayıp çözüm için aktif rol oynamalarını istiyor. İstemeyen kim?
Yurt dışında yaşayan, ünü sınırlarımızın ötesine geçen sanatçılarımız bir kültürel lobi kurabilirler, özellikle Almanya'da şansımız yüksek.
Kepel, ‘‘Almanya, Türkiye'yi göçmen işçilerin prizmasından görüyor,’’ diyor.
* * *
ZEYNEP Atikkan'ın yazı dizisinden bir tek yukardaki cümleyi okusanız, Avrupa yollarında tıknefes oluşumuzun nedenini anlarsınız.
Politikacılarımız, aydınlarımız, sorunu bu kadar açık biçimde öztleyemiyor. Gerçekten algılama yoksunluğu mu, yoksa...
Paylaş