DÜN hafta sonu kitapçı gezilerim sırasında eski bir yazar dostumla karşılaştım. Frapan, gösterişli, dünyada çok okunan birisiydi o.
Barbara Cartland.
Aşk Onların Oldu romanının pembe kapağı, beni yayıncılık döneminin ilk yıllarına götürdü. Aşk romanlarının çok okunduğu döneme. Şimdiki çok değişik konularda satanların yerinde onlar vardı.
Altın Kitaplar ve başka yayınevleri de Barbara Cartland’ın ne kadar çok kitabını bastı. Ciltli, şömizli. Bu iki kelimeye çok rastlardınız kitapla ilgili reklamlarda.
İstanbul’a gelmişti, pembeler içindeydi, roman kahramanlarıyla aynıydı sanki.
O zaman, aşk romanlarını iki renk simgelerdi, pembe ve beyaz. İkisinde de aşk o kadar ulvi, eski deyimiyle o kadar platonikti ki, iki elin birbirine değmesi bile áşıklara olağanüstü mutlu anlar yaşatırdı. Okurlar için bu kitaplarda erotizm uzak bir ihtimal olmaktan bile çok uzaktı.
Beyaz Dizi de bir yabancı dizinin çevirisiydi.
Her hafta dergi gibi yayımlanırdı. Aşk masumdu, şehvet şeytaniydi.
Barbara Cartland romanlarında sınıf eşitliğine çok özen gösterilirdi, sıradan, soylu olmayan bir kıza prens áşık olur, nice serüvenlerden sonra birbirlerine kavuşurlar, mutlu birleşme gerçekleşmeden önce, kızın da soylu bir aileden geldiği ortaya çıkardı.
Bu tür romanları Bir Aşk Hikáyesi yeniledi.
Ne derece romantizm sözü edilen romanlarda, oldukça yüksek dozda.
* * *
ARTIK halk hikáyeleri belki "gemiler geçmeyen bir ummanda" okunuyor.
Kerem ile Aslı, Ferhad ile Şirin, Leyla ile Mecnun... Çoğu, "kavuşamazsan aşk olur" anlayışının hüküm sürdüğü, gerçekçilikten ırak aşklar.
Halk öykülerini anlatan kitapların Anadolu’da bile ilgi gördüğünü sanmıyorum. Televizyon dizileri, okumanın yerini aldı, insanoğlu aşk üzerine yaşadığı çeşitlemeleri, kırgınlıkları ekranda görerek yaşıyor.
Örnek alıyor mu?
Bizim masum aşkların romancısı Kerime Nadir’in kitapları yeniden yayımlandı, okur bulamadı. Oysa Hıçkırık, romanıyla filmiyle, aşkın gözyaşı olduğunun ispatıydı.
Kerime Nadir’i, kitaplarını okuduktan yıllar sonra tanıdım. Gerçekten yaşadığını yazmıştı, belki de etkileyiciliği bu aradaki içten bağdan geliyordu.
Aşk romanı çok satan listelerin imparatoriçesiydi, gazetelerin tirajını belirleyen yazı türüydü. Tefrika romanlar yeni kuşağın bir söz olarak duyduğu; ama önemini, işlevini zor algıladığı bir kavram.
Şimdi aşk romanları yazılmıyor mu?
Yeni aşk romanı adlarının veya yazarlarının adının yeri bu yazı değil. Ama iyi aşk romanları yazılıyor. Aşk kavramı değişiyor, romantizm farklı yorumlanıyor.
Aşk romanı okuma gereksinimini, bence yerli diziler karşılıyor. Eski romanların havasında diziler. Eski ustaların kitaplarının ekrana gelişi, getirilişi birtakım eksiklikleri gideriyor.
* * *
PEKİ bu diziler, seyirciyi kitaba götürüyor mu? Geçmiş kuşağın aşk romanlarını seyredenler, onları okumak istiyor mu?
Ne yazık ki hayır. Çünkü ekranın bizi kitaba götürme alışkanlığı yok veya bizim ekrandan kitaba yönelme alışkanlığımız yok!