Doğan Hızlan: Adı bile korkutuyor

Doğan HIZLAN
Haberin Devamı

Sinemanın benim çok sevdiğim ustası Alfred Hitchcock'un (1899 - 1980) doğumunun 100. yılı dolayısıyla bütün dünya onu konuşuyor, seyrediyor.

Çoğu filmlerinde bir kaç saniye gözükürdü, ben de heyecanla o anı beklerdim. Şişman yönetmen kameranın arkasını bırakıp önüne geçti, derdim kendi kendime.

Kutlama sırasında bütün filmleri oynatılacak. Çevirdikleri içinde en iyisi -belki de ençok oy alanı demek gerekir- Sapık (Psycho) seçilmiş.

Usta beni korkutmazdı, ama gerer, tedirgin ederdi. Şüphe tohumunu durmadan sulardı.

Agatha Christie okumak zihnimi açar, Hitchcock da öyle.

Amerika'daki Modern Sanatlar Müzesi'nde Nisan ayından başlayarak dört ay boyunca filmleri gösterildi. Filmlerin yanı sıra düzenlenen diğer etkinlikler de sürüyor.

Toplumun sanatçısına borcunu ödemesinin bir örneği. Hiç kuşkusuz onun üzerine yayınlanan kitaplara yıl boyunca yenileri eklenecek. İncelemeler yapılacak.

Mimar Sinan Üniversitesi Sinema Televizyon Enstitüsü, bizim yönetmenlerimizin toplu gösterilerini düzenledi. Ama onlar hakkında kitaplar yayınlanmadı, paneller düzenlenmedi.

Atilla Dorsay'ın 100 Yılın 100 Yönetmeni kitabındaki Alfred Hitchcock bölümünü okurken, bu şişman yönetmeni bir kez daha sevdim.

Bakın ne demiş:

'Başkaları seyirciye hayat dilimleri versinler. Ben onlara pasta dilimleri veriyorum.'

Pasta dilimi ikram eden birini nasıl olurda sevmem.

Yükseklik Korkusu'nu (Vertigo) unutamam, ne zaman balkona çıksam, aşağıya bakamıyorum bu filmden sonra. Sanki düşecekmişim, arkamdan biri itecekmiş gibi.

Sanatla hayatın kesiştiği nokta.

Arka Pencere (Rear Window) bir gazetecinin, çalışamadığı anlarda bile mesleğini unutamadığını gösteriyor. Bence o merakla tutkunun bir sentezi.

Kuşlar mı dediniz? Uçan her yaratığın kabusunu görürüm.

* * *

HITCHCOCK, çevirdiği filmleri seyretmezmiş.

Ne kadar hak veriyorum bilseniz.

İnsanın yaptığı işe dönmesi, yayınlanmış yazısını okuması ne kadar azap vericidir. Güzellikleri es geçer, hataları görürsünüz. Kahrolursunuz. Düzeltemezsiniz.

Kendi yazısından, işlerinden insanın nefret ettiği anlar olmuyor mu ?

Buna benzer düşünceleri, Yakup Kadri Karaosmanloğlu'nun, Esat Mahmut Karakurt'un röportajlarında okumuştum.

Atilla Dorsay kitabında; ustanın cinsellikle ilgili düşüncelerini aktarırken, bir saptamada bulunmuş:

'Hitchcock'da belirgin bir öge de cinsellik ögesidir. (20 küsur yaşında evlenmiş ve yaşamı boyunca aynı kadına bağlı kalmış bir adam için şaşılacak şey... Yoksa tam tersi mi?)

Ustanın kadınları soğuktur, iddiasına şöyle cevap veriyor:

'İngiliz kadınları, bir öğretmen görünüşüyle sizinle birlikte aynı taksiye binebilir ve elini pantalon düğmelerinize atabilir.'

* * *

BÜTÜN filmlerini yeniden seyredebilirim Hitchcock'un.

Sonlarını bildiğim halde.



Yazarın Tüm Yazıları