Yanımda bambaşka bir keyifle sigarasını tüttürüyor. ‘‘Aman alkol almasın da, sigarasına razıyım’’ diyorum, kendi kendime.. Çünkü alkol, hastalığı nedeniyle ona tamamen yasak..
‘‘Bak, bak’’ diyor, bana doğru dönerek.. ‘‘Beşiktaş'ı perişan ediyoruz. Uzun yıllardır İstanbul'da ilk kez yüzüm gülüyor. Hele şu Brezilyalılar yok mu? Üçünün toplamı 90 bin dolar. Ayrıca, ayda biner dolar da maaşları var..’’
Yanıtım hazır: ‘‘Onları Özkan Sümer aldı. Hani şu, beğenmediğin başkan. Teknik direktörken ben beğenmediğim zaman, aleyhime yazardın. Şimdi ben takdir ediyorum, sen yorum yapmıyorsun. Bir Mehmet Ali Yılmaz'a takılmış gidiyorsun. Bu vefana karşılık, uğurlanma töreninde sana ne dostluk gösterisi(!) yaptı biliyor musun? İyi ki de görmedin, yoksa bir kez daha ölürdün..’’
Son iki cümlemi anlamıyor. Öbür söylediklerim için de bir yorum getirmiyor. Ama, sigarasını bir tüttürüyor ki sormayın gitsin. İliğine kadar çekiyor adeta. Sadece Brezilyalıları değil, terinin son damlasına kadar akıtan tüm bordo-mavili futbolcuları beğeniyor. Maçın bitimiyle birlikte yazısını da bitiriyor ve gazeteye yazdırıyor. Rahatlamış bir şekilde, çok değer verdiği, hasta Trabzonsporlu oğlu Ali Turhan'ı cep telefonundan arıyor. Onu kutluyor. Aralarında, maçı bir kez daha tartışıyorlar. Stattan ayrılırken bana sarılıyor, sarılıyor.. Gidiş o gidiş...
‘‘Zırr.. Zırr.. Zırr..’’ Çalar saatin sesiyle uyanıyorum. Bir gece önce maçı televizyonun başında aynı duygularla seyrettiğim için, rüyama da yansımış.. Uykuya devam etmek istiyor, başaramıyorum..
KEŞKE YAŞASAYDIN DA...
Ah Orhan Kaynar ah... Trabzonspor konusunda fikirlerimiz hiç uyuşmazdı. Benim ak dediğime sen kara, benim kara dediğime sen ak derdin. Köşe yazılarımız, aynı gün yanyana çıkardı. Birçok kez de benim aleyhime yazdın. Ama, birbirimizi severdik. Kimsenin lafının altında kalmamama rağmen, sana yanıt vermedim. İyi ki de vermemişim. Keşke yaşasaydın da, her hafta aleyhime yazsaydın. Ölümünden bir ay sonra 21 yaşındaki çok sevgili oğlun Ali Turhan, ondan 10 gün sonra da senden 7 yaş küçük kızkardeşin Hülya, yaşama veda etti. Tanrı hiç olmazsa, onların dayanılmaz acısını sana yaşatmadı..
Ara sıra memleketine gidip, seni anacağım. Gittiğin yerleri ziyaret edip, iki kadeh atacağım. Yanıma, kardeşlerin İsmet ve Mustafa'yı da alıp, Avni Aker'deki maçlar sonrası seninle Trabzonspor'u tartışacağım.
Ama sakın unutma..
Sen de, yanına aldığın oğluna anlatacaksın sonra!
Yahya Kemal ne demiş, hep hatırla orada:
‘‘Ölüm asude bahar ülkesidir bir rinde/Gönlü buhurdan gibi yıllarca tüter/ Ve serin selviler altında yatan kabrinde/ Her gece bir gül açar, her seher bir bülbül öter.’’