Son hamle ‘zugzwang’ olmamalı

SURİYE meselesi, Türkiye açısından başlı başına bir dış politika okulu gibidir.

Haberin Devamı

Birçok Türk diplomat ve akademisyen ‘sınır aşan sular’ meselesinde Suriye sayesinde uzmanlaşmıştır. Bugünlerde “Fırat’ın doğusu/batısı” diye cümle içinde sıkça kullandığımız Fırat Nehri, bir zamanlar sınır aşan bir nehir olarak Suriye ile aramızda en ünlü diplomasi konusuydu.

Soğuk Savaş yıllarında, ‘Düşmanının düşmanı terör örgütlerini besle’ siyaseti de dış politikada önemli bir gündem maddesiydi. PKK’nın büyütüldüğü Bekaa Vadisi Lübnan’da bulunmakla beraber, Suriye’nin kontrolündeydi ve bu nedenle Türkiye’nin PKK ile mücadele gündeminde en önemli konu başlığı Suriye idi.

NATO ile Varşova Paktı arasında onlarca yıl süren Ortadoğu’da hâkimiyet kurma çabasında da cephe ülkeleri Türkiye ile Suriye’ydi.

***

Sadece Abdullah Öcalan’ın 9 Ekim 1998 günü Suriye’den çıkarılmasıyla sonuçlanan süreç bile bir ders niteliğindedir. (O dönem yaşananları hatırlatması açısından ‘Kürt Kapanı’ (Murat Yetkin) ve ‘Satranç Tahtasındaki Yeni Hamleler-Hangi PKK?’(Fikret Bilâ)) kitaplarını öneririm. Kitaplar, dönemin tanıklıklarıyla askeri gücün, diplomasinin, uluslararası konjonktürün, müttefiklik ilişkilerinin iyi kullanılmasının nasıl sonuç getirdiğini çok iyi özetliyordu.

Haberin Devamı

Yetkin’in ‘Kürt Kapanı’ kitabında, merhum Dışişleri Bakanı İsmail Cemin “Suriye, Öcalan’ı çıkarmamış olsaydı, harekât denizden abluka ile başlayacaktı. Hükümet askeri harekâtı göze almıştısözleri, Ankara’nın askeri kararlılığının göstergesiydi. Merhum Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in “Hadise şudur. Biz bunu izliyorduk ama biz yakalamadık. Amerikalılar bize teslim etti. Yunanlıların kolunu büken de Amerikalılar” sözleri ise müttefikleri ikna etmenin ve dayanışmanın önemini gösteriyordu.

Bilâ’nın ‘Satranç Tahtasındaki Yeni Hamleler-Hangi PKK’ kitabında anlatılanlar da Öcalan’ın Roma’dan çıkarılması için uygulanan diplomatik baskı ile Roma’dan sonra geçtiği Yunanistan’ın bu baskılar karşısında direnemediğini çarpıcı şekilde gösteriyordu.

***

Türkiye, 20 yıl sonra diplomaside bir kez daha Suriye sınavı veriyor. Bu kez, geçmişte PKK’yı desteklediği için sevilmeyen ama ‘düşman’ kategorisine de konulmayan Baas rejimi ‘düşman’ olarak karşımızda. PKK’nın yerini ise omurgasını aynı örgütün oluşturduğu PYD/YPG var. Fırat Kalkanı Harekâtı, Türkiye’nin askeri kararlılığını gösterdiği ve Afrin-Kobani arasında olası bir PYD koridorunu engelleyerek sonuç aldığı kritik bir adım olarak karşımızda duruyor. Bu adımın 1998’dekinden farkı, ‘askeri tehdit’ olarak kalmayıp, sahada ete kemiğe bürünmesiydi.

Haberin Devamı

Sahadaki bu başarının taçlandırılması için, oyunun sonunda, Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması gerekiyor. PKK güdümünde bir devlet(çik) oluşmaması da oyunun Türkiye lehine sonuçlanması anlamına geliyor. Rusya’nın, İran’ın, ABD’nin nüfuz sahibi olduğu bölgede, Türkiye’nin de nüfuzlu olması, işin kârı olacak.

Dün, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’ın açıklamaları, Rusya-ABD-Türkiye denkleminde PYD/YPG ile Menbiç ve Rakka’nın geleceği konusunda bir çözüm arandığını gösteriyordu. Kalın’ın dikkat çektiği, ABD’lilere ait “PKK ile YPG aynı şey değildir, aralarında fark vardır” cümlesi, ABD’nin bu konudaki tavrının değiştirilmesi gerektiğini gösteriyordu.

***

Haberin Devamı

Bu tablonun değişmesi için Türkiye’nin önünde iki yol var:

- Menbiç’te ve Rakka yolunda ABD’ye rağmen PYD/YPG’ye askeri gücünü göstermek,

- 1998’deki gibi ABD’yi diplomasi ile ikna etmek.

Ortadoğu denince en çok akla gelen oyuna, satranca bağlayarak tamamlayayım: Bu tercih, Türkiye’nin son hamlesini bir zugzwang* hamlesine dönüştürmemeli.

Genelkurmay başkanlarının toplantısı, yapılan açıklamalar Ankara’nın ABD’ye rağmen adım atmayacağını gösteriyor.

- (Zugzwang satrançta bir tarafın kaybetmesine neden olacak bir hamleyi yapmak zorunda kalması durumunu anlatıyor.)

Yazarın Tüm Yazıları