Paylaş
Bu seçim dönemi de öyle geçiyor. 6 cumhurbaşkanı adayından ekonomide, dış politikada, eğitimde çok sayıda vaat duyduk.
Bu seçim döneminde en ilginç bulduğum vaat Hatay’da Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’dan geldi. Çeyrek asırda çok sayıda seçim izledim ama böyle bir vaadi ilk defa duydum:
Millet Kıraathaneleri...
Cumhurbaşkanı Erdoğan, kıraathaneden kastettiğini “Burası tamamen kütüphane, çayı, kahvesi olan yerler olacak. Buralar hayata ruh katacak” sözleriyle açıkladı. Türk Dil Kurumu da kıraathaneyi “Müşterilerinin okumaları için gazete ve dergi bulunduran, geniş, temiz ve iyi döşenmiş kahvehane” diye tarif ediyordu.
500 YILLIK BİR ALIŞKANLIK
Biraz araştırdım. Kültürümüzde kıraathanenin ya da kahvehanenin 500 yıllık bir tarihi var. İlk kahvehanenin 16. yüzyılın ilk yıllarında Mekke’de açıldığı rivayet ediyor. Kütüphaneler ve Yayınlar Genel Müdürlüğü’nün iki cilt olarak bastığı ‘Peçevi Tarihi’ isimli kitapta, Halepli iki kişinin 1554 yılında Tahtakale’de bir mekân açıp kahve satmaya başladığı anlatılıyor. Kitabın yazarı İbrahim Peçevi, orada kimilerinin kitap okuduğunu, kimilerinin tavla oynadığını anlatıyor. Samiha Ayverdi de ‘İstanbul geceleri’ isimli eserinde Osmanlı’nın “refah ve fütuhat” dönemi olan 16. yüzyılda İstanbul’da açılan gösterişli kahvehanelerden ve toplanıp vakit geçiren memurlardan, esnaflardan, zanaatkârlardan söz eder. Söz konusu mekânlar, zamanla kitabın unutulduğu, kahvenin yanında sigara ve şarap tüketilen, aynı zamanda yönetimin icraatlarının çekiştirildiği yerlere dönüşmüş ve 4. Murad zamanında tamamen kapatılmış. Kahve de şarap ve sigara gibi yasaklanmış.
EN UCUZA EN UZUN ZAMAN GEÇİRİLEN MEKÂN
Kıraathanelerin ikinci gösterişli dönemi 19. yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın başları olmuş. Ünlü romancılar, şairler, ressamlar, ilim adamları; mecmua, kitap okumak, memleket meselelerini konuşmak için Galata’da, Sirkeci’de yoğunlaşan o mekânları doldurmuş. Sanat ve Edebiyat dünyamızın en büyük etkileşimleri ve akımları o kıraathanelerden çıkmış.
Kıraathaneler, 20. yüzyılda özellikle köyden kente göçün ve işsizliğin yoğunlaştığı zamanlarda büyük kentlerin varoşlarında boy gösterdi. Artık işsizlerin, emeklilerin, özellikle de erkeklerin yaşıtlarıyla en uzun zamanı, en az parayı harcayarak geçirdiği mekânlara dönüşmüştü. 18 yılını geride bıraktığımız 21. yüzyılda da durum pek değişmedi. An itibarıyla ülkemizde 700 bin civarında kahvehane olduğu söyleniyor. Yani yaklaşık 115 kişiye bir kahvehane düşüyor.
2017 verilerini bulamadım. Ancak TÜİK’in 2016 verilerine göre, Türkiye’de 30 bine yakın okul kütüphanesi dışında, 1 milli kütüphane, bin 137 halk ve 552 de üniversite kütüphanesi vardı. Buna karşın 5 milyon nüfuslu başkent Ankara’nın orta yerindeki milli kütüphanenin kayıtlı üye sayısı sadece 27 binde kaldı. 22 milyon öğrencinin yaşadığı Türkiye’deki bütün halk ve üniversite kütüphanelerine kayıtlı üye sayısı 6 milyondan az. 81 milyonluk ülkede 2017’de sadece 58 bin kitap için 407 milyon adet bandrol verildi.
Daha vahim veriler var: Bir günümüzün ortalama 6 saati televizyon, 3 saati internet ve sadece 1 dakikası kitap başında geçiyor. TÜİK’e göre kitap ihtiyaç listemizin 235’inci sırasında. UNESCO verilerine göre ülkemizde düzenli kitap okuyanların oranı binde 1 (İngiltere ve Fransa’da yüzde 21) ve dünya sıralamasında 86’ncı sıradayız. Dünyada kitap için kişi başına harcanan para ortalama 1.3 dolarken, Türkiye’de sadece 0,25 dolar.
Kahvehane/kıraathane istatistiklerini de kitap satın alma ve okuma istatistiklerini de gördünüz. Şimdi siz yanıt verin:
Evde, otobüste, trende, vapurda, uçakta, halka açık kütüphanelerde okumayan, kitapçılarla, kitaplarla pek barışık olmayan halkımız, okumak için ‘millet kıraathaneleri’ne akın eder mi?
Taziye: Demirören Holding kurucusu ve Yönetim Kurulu Başkanı merhum Erdoğan Demirören’e Allah’tan rahmet, ailesine ve yakınlarına başsağlığı diliyorum. Mekânı cennet olsun.
Paylaş