Paylaş
Heykelleri, adının verildiği parklar, meydanlar, caddeler, okullar, anıtlar olan Çin’den, Hindistan’dan, Japonya’dan, Kırgızistan’dan, Türkmenistan’dan, Kazakistan’dan, Azerbaycan’dan, Pakistan’dan, Bangladeş’ten, Belçika’dan, Polonya’dan, Makedonya’dan, Macaristan’dan, Hollanda’dan, Çek Cumhuriyeti’nden, Romanya’dan, ABD’den, Dominik Cumhuriyeti’nden, Meksika’dan, Venezuela’dan, Şili’den, Peru’dan, Küba’dan, İsrail’den, Tunus’tan, Avustralya ve Yeni Zelanda’dan değil...
Diyarbakır’dan...
18 Ağustos 2017 günü, İ.Y. isimli vatandaş, çekiçle Şeyh Sait Meydanı’ndaki Atatürk heykeline saldırmıştı. Çekici hınçla heykelin göğüs ve kol kısmına indirmişti. Daha haberin giriş cümlesini okurken, “kesin ‘akli dengesinin yerinde olmadığı ileri sürülen saldırgan’dır” diye düşündüm. Gerçekten de öyle çıktı. Bu tahmini yapmak için müneccim olmak gerekmiyor. Çünkü geçmişteki bütün saldırılarda aynı klişe yer alıyordu.
Mesela 11 Ağustos 2017 günü Ümraniye’de bir okulun bahçesindeki Atatürk büstünü söken M. T. de Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’ne sevk edilmişti.
30 Temmuz 2017 günü Şanlıurfa’nın Siverek ilçesinde M.M. isimli şahıs, “dinimizde putperestliğe yer yoktur” diye bağırarak Cumhuriyet Meydanı’ndaki Atatürk büstüne saldırıyordu. Elinde orak vardı. Polis karakolunda “Pişman değilim” dedi. Tutuklandı, ancak haberlerin çoğunda “akli dengesi yerinde olmayan M.M.” deniliyordu.
22 Mayıs 2017’de Sakarya’daki Atatürk heykeline baltayla saldıran M.F.T. isimli şahıs, linç edilmekten zor kurtulmuştu. Dönemin Sakarya Valisi H. Avni Coş, şahsın psikiyatrik açıdan bir rahatsızlığı olduğuna dair raporu olduğunu açıklamıştı. Coş bir de detay vermişti; M.F.T., 18 Mart 2010 günü de aynı heykele saldırmıştı.
10 Nisan 2017 günü, İstanbul Fatih’te de benzer bir olay yaşandı. Çok dikkat çekmesin, hatta dışarıdan görülmesin diye belediye tarafından etrafı yüksek ağaçlarla sarılan Atatürk heykeli saldırıdan kurtulamamıştı. Saldırganlar bulunamadı ama yine olağan şüpheli “akli dengesi bozuklar” ve “toplumun huzurunu bozmak isteyenler” ilan edildi.
SEVİNSEK Mİ, ÜZÜLSEK Mİ?
15 Şubat 2017 günü Edirne’nin Meriç ilçesinde de Atatürk heykeli saldırıya uğradı. Görüyorsunuz, sadece 2017’de kamuoyunun gündemine gelen 6 saldırı yaşandı. Listeyi geçmişe doğru uzatıp canınızı sıkmak istemem. Ancak, Atatürk heykeline saldıran biri için hemen “delidir deli” denilmesi konusunda yaşadığım tuhaf ikilemi paylaşmak istiyorum.
Durum, “Türkiye’de Atatürk’e, heykellerine saldırıyorsan aklından zorun vardır” düşüncesinin yansıması ise bundan mutluluk duyarım.
Ancak, “delidir deli” deyip geçmek, geri planında radikal selefi örgütlerin ya da PKK’nın olduğu ideolojik saldırıları hafife almak, geçiştirmek anlamına gelmez mi?
BARZANİ NE YAPMAYA ÇALIŞIYOR?
MESUD Barzani, 25 Eylül’de “Bağımsız Kürdistan Referandumu” yapma konusunda ısrarcı görünse de gelişmeler köşeye sıkıştığını ele veriyor.
Bağdat ve ABD’den sonra Türkiye ve İran da “olumsuz” tavrını net bir şekilde ortaya koydu. PKK terör örgütü bile, HDP’nin aksine, Barzani’yi suçlayarak “hayır” cephesinde olduğunu ilan etti.
“Barzani şimdi ne yapacak” diye araştırırken, ilk dikkatimi çeken, dört şart ileri sürüp “Bunlar kabul edilirse referandumdan vazgeçeriz” demesi oldu. Bu, referandum ısrarından dönüş kapısını araladığını gösteriyor.
İkinci fark ettiğim şey ise Barzani medyasının Başbakan Binali Yıldırım’a atfedilen “Kürdistan bağımsız bir ülke” cümlesi ile Irak Kürt Bölgesi’nde “Türk hükümetinin referanduma destek verdiği” algısını yaratmaya çalışması oldu.
Aradım, taradım; Başbakan Yıldırım’ın böyle bir sözünü bulamadım. Tersine, birkaç kez hem referanduma hem “bağımsız Kürt devleti” fikrine net bir şekilde karşı çıkmış, tepki göstermiş.
Başbakan Yıldırım’ı söylemediği bir sözle Kuzey Irak’ta referandum tartışmalarının merkezine çekmeye çalışmak, Barzani’nin referandum konusunda çok fazla malzemesi kalmadığını gösteriyor.
Paylaş