CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, bugün önce Türkiye Barolar Birliği’nin misafirhanesinde milletvekilleriyle basına kapalı bir grup toplantısı yapacak, ardından da Ahmet Taner Kışlalı Spor Salonu’na geçip partisinin cumhurbaşkanı adayını açıklayacak. Aday, Muharrem İnce olarak belirlendi. Kesin bilgi...
İPUCU KILIÇDAROĞLU’NDAN
Nereden mi biliyorum. Dün Habertürk yazarı Muharrem Sarıkaya ile birlikteydik. TBMM yemekhanesinden kulislerin olduğu tarafa yürürken Kılıçdaroğlu ve ekibiyle karşılaştık. Hal hatır sorduktan sonra doğrudan “Adayı siz biliyor musunuz” diye sordum. Sorunun gazeteci hilesi olduğunu anlayıp gülümsedi, bunun üzerine “Yarın açıklayacağınız isim şu anda net mi?” diye sordum. “Evet” dedi. Muharrem Sarıkaya, “Sadece siz mi biliyorsunuz? Yoksa başka kimseye söylediniz mi” diye takılınca, Kılıçdaroğlu “Evet söyledim ama size söylemem, onlara yüklenirsiniz” karşılığını verdi. Kılıçdaroğlu, “Bugün görüşüp kendisine tebliğ edecek misiniz?” sorum üzerine de “Hayır, yarın yapacağız” dedi.
Kılıçdaroğlu’nun ismi başkalarıyla paylaşmış olduğunu bilmek önemli bir ipucuydu. Bu nedenle hemen Kemal Bey’in ismi söylediğini düşündüğüm bir ismi aradım. Açar açmaz “Adayınız hayırlı olsun, Muharrem Bey olmuş, Kemal Bey size söylemiş” dedim. Sorumun “tuzak” olduğunu ima edip isim konusunda bilgi veremeyeceğini söyledi. Malum, dün “3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü” idi. Günün anlam ve önemine binaen bilgiye ulaşmak için ısrarcı oldum ve sonunda şu yanıtı aldım:
Bugüne dek hep Muharrem İnce, Yılmaz Büyükerşen ve İlhan Kesici isimlerini duyuyordum. Son 2-3 günde de en çok “Rüzgar döndü, Muharrem İnce aday olacak, tebrikleri kabul ediyor” cümlesini duydum.
Cuma günü adayın açıklanacağı Ahmet Taner Kışlalı Spor Salonu’na asılacak posterlerin hazırlanması, Kılıçdaroğlu’nun Perşembe gecesi tebligat yapması ve Cuma günü salona birlikte gitmesi için adayın bugün itibariyle netleşmesi gerekiyordu.
Sabah CNN Türk’teki Parametre programına çıkmadan önce CHP’li kaynaklarımı aradığımda, beklentim Muharrem İnce’nin ismini duymaktı. Ancak bir kaynağım, “Üçü de değil” dedi.
Doğrusu şaşırdım. Üçü de değilse kim? Prof. Özgür Demirtaş’ın ismi söylenmişti.
“O olabilir mi?” soruma verilen yanıt “Hayır” oldu. “Peki kim” diye sordum.
Cevap şöyleydi:
“Dün gece yoğun bir trafik yaşandı. Genel Başkan, kurmaylarıyla ismi netleştirdi. Kılıçdaroğlu’nun ‘Ekonomist, başarı hikayesi var, sakin, polemiği sevmiyor, bütün kesimleri kucaklayacak’ tarifine de uyuyor. CHP tabanının Halk TV ekranlarından tanıdığı bir isim. Başta tereddüt etseler de oy verebilirler.”
Aklıma gelen ismi başka bir CHP’li kaynağıma sordum. “Olabilir, Genel Başkan geçenlerde bir toplantıda ‘parti içinden olması şart değil’ demişti” diye konuştu.
Amacım, 1980’li yıllara bizimle neredeyse eşit koşullarla başlayan ülkenin, 21. yüzyılda nasıl dünyanın en büyük ekonomileri arasına girdiğini araştırmaktı. Bir hafta boyunca edindiğim izlenimleri üç gün boyunca Hürriyet’te aktardım.
Yazı dizisine şu satırlar ile başlamıştım:
“Incheon Adası’ndaki havaalanından Güney Kore’nin başkenti Seul’e geçerken, sol tarafımda Kuzey Kore dağlarını görüyordum. Kulağımda Ahmet Kaya’nın söylediği ‘Meri kekliğim’ şarkısı vardı. Ünlü şair Enver Gökçe’nin şiirindeki ‘Kore dağlarında tabakam kaldı’ dizesi nakarat halinde tekrarlanırken, gerçek adını hiç öğrenmediğimi o an fark ettiğim ‘Koreli’ dedenin savaş anılarını düşünüyordum. Çinlilerle birbirlerini adeta elleriyle boğazladıkları savaştan geriye dibe vurmuş bir ülke ve tam bir sefalet bırakıp dönmüşlerdi.”
Güney Kore, 1980’lerden itibaren otomotiv ve elektronik başta olmak üzere birçok sektörde atılım gerçekleştirmiş, dipten zirveye çıkmıştı. Devasa şirketlerin Ar-Ge merkezlerini ziyaret ettikçe hayranlığım artıyordu.
Programı yaparken Kuzey Kore’yi de merak ettiğimi söylediğimden “Göç işleri Dairesi” “Birleşme Bakanlığı” ve sınırdaki ateşkes bölgesi de ziyaret ettiğim yerler oldu.
Doğu Almanya ile Batı Almanya’nın birleşmesi sırasında yaşanan gelişmeleri çok iyi analiz etmişlerdi. Bu nedenle olası bir “Kuzey-Güney Kore birleşmesi” halinde neler yapılması gerektiği üzerinde harıl harıl çalışıyorlardı. Görüştüğüm yetkili durumu “Bizim yıllık gelirimiz 36 bin dolar, Kuzey’de bu rakam 800 dolar. Tedbir almazsak birleşme bizi de aşağı çeker” sözleriyle anlatmıştı.
“Ne tür tedbirler” diye sorduğumda hayretler içinde kaldığım yanıtlar almıştım. Örneğin tam sınırda bir fabrika kurulmuştu. Hammadde güneyden, işçiler kuzeyden geliyordu. Kuzeyden gelen her işçiye 400 dolar veriliyordu. Kuzey Kore yönetimi her işçiye 7 dolar civarında bir ödeme yapıp gerisini hazinesine koyuyordu.
Güney Kore’de başlayan bazı otoyollar, Kuzey Kore’de devam edecek gibi tasarlanıyordu. Hatta Kuzey Kore topraklarında yol inşaatları sürüyordu.
Saadet Partisi üyelerinin ve CHP’li bazı isimlerin yürüttüğü “arka kapı diplomasisi”, Saadet Partisi Lideri Temel Karamollaoğlu’nun açıktan yaptığı ziyaret, Gül’ün katıldığı Saadet Partisi etkinlikleri...
Bunların hepsi, Gül’ün cumhurbaşkanı adayı olması için yaşanan “ikna trafiği”nin bir parçasıydı.
Çok gündeme gelmedi ama Gül, geride bırakmak üzere olduğumuz bu hafta boyunca, aynı zamanda “Aday olma” telkinlerinin yapıldığı bir trafiğin de uğrak noktası oldu. AK Parti kanadı, aday olmaması için Gül’le bir ‘arka kapı diplomasisi’ yürüttü. Bu çerçevede birçok görüşme olabilir ama üç tanesi dikkat çekiciydi.
İlki, eski Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun Gül ile yaptığı bir görüşmeydi. Hafta başında gerçekleşti ve Davutoğlu salı günü Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın konuştuğu AK Parti grup toplantısına katılmayınca TBMM koridorlarında ve AK Parti kulislerinde “Gül’le mi hareket edecek” sorusu konuşuldu. Davutoğlu’na yakın isimler, kendisinin biraz rahatsız olduğu için grup toplantısına katılamadığını söylediler. Bir süre sonra Davutoğlu kanadından bilgi alan bazı meslektaşlarımız, Gül’ün Davutoğlu’nu çağırıp “birlikte hareket etmeyi” teklif ettiğini, Davutoğlu’nun da “Benim yerim belli” diyerek bu teklifi geri çevirdiğini yazıp söylediler. Davutoğlu da dünkü basın toplantısında görüşmenin Gül’ün davetiyle gerçekleştiğini söyledi ve sadece Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı desteklediğini açıkladı.
Şunu söylemeliyim ki hem burada sohbet ettiğim insanların, hem CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu ile yaptığımız görüşmeyi aktardığım dünkü yazım nedeniyle arayanların aklındaki soru aynıydı:
“Kemal Kılıçdaroğlu aday olmayacaksa CHP kimi aday gösterir? Abdullah Gül aday olur mu?”
KILIÇDAROĞLU’NUN AKLINDAKİ İSİMLER CHP’DEN
Sorunun ilk bölümünü Kılıçdaroğlu’na sorduğumda, “Aklımızda netleşmiş isimler var, 3’ü 5’i geçmez” demişti.
Kılıçdaroğlu’nun sözünü ettiği arka kapı diplomasisini yürüten önemli bir isimle dün konuştum. Kılıçdaroğlu’nun kastettiği Cumhurbaşkanı aday adayı isimlerin tamamının halihazırda CHP’de olduğunu söyledi.
Eğer ittifak görüşmelerinden başka bir formül çıkmazsa, CHP kendi içinden muhafazakâr, milliyetçi ve Kürt seçmenlerin oyunu da alabilecek bir ismi aday gösterecek.
GÜL’LE GÖRÜŞMELER NE DURUMDA?
Arka kapı diplomasi ekibi hem parti içi adaylar konusunda rapor hazırlamış, hem
SEÇİME 65 gün kaldı. AK Parti ve MHP’nin ittifak süreci tamamlandı ve ittifakın Cumhurbaşkanı adayı da Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan olarak belirlendi. Bu nedenle AK Parti-MHP ittifakı için propaganda süreci başladı. Bu süreçte uyum paketi gibi mevzuata ilişkin detaylar bir “ayrıntı”dan ibaret.
Ancak muhalefet cephesinde durum hayli farklı. O cephede dün itibariyle somut ve resmi bir ittifak olmadığı gibi, Meral Akşener dışında bir Cumhurbaşkanı adayı da yoktu. Öyle anlaşılıyor ki AK Parti ve MHP’nin sahada geçireceği, halka gideceği ilk haftalarda muhalefet partileri “ortak strateji” belirleyip izleyebilmek için genel merkezler arasında “mekik diplomasisi” yapacak.
Muhalefet cephesinde ana muhalefet partisi CHP’nin tavrı elbette ki belirleyici olacak. O tavrın ne olacağını öğrenmek için dün CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nu telefonla aradım. Gazeteciliğin rutin adımıyla başlayıp “Erken seçim kararını nasıl değerlendiriyorsunuz” diye sordum. Şu yanıtı verdi: “Bana göre asıl olan ittifakın ülkeyi yönetemediğini ve yönetemeyeceğini dünyaya duyurmuş olmasıdır. Parlamentoda çoğunluğu var, desteği var, istediği yasayı çıkarabiliyor. OHAL var, KHK’larla istediği düzenlemeyi yapabiliyor ama bütün bunlara rağmen yönetemiyor. Bu açıklama bunun itirafıdır. ‘Biz yönetemiyoruz, bizi yakanızdan düşürün’ demektir.”
ACELE İŞE ŞEYTAN KARIŞIR
Dün de gittiğimde “olağan bir Salı” yaşanıyordu.
TBMM koridorlarını ilk önce liderleri Devlet Bahçeli’yi dinlemek için gelen MHP’liler hareketlendirdi. Saat 11:00’e doğru, AK Partililer gelmeye başladı. Cumhurbaşkanlığı ve TBMM koruma ekipleri Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın geçeceği Şeref Salonu ve koridorları güvenlik şeritleri ile bölmeye başlamıştı. Birden bire gazeteciler hareketlenmeye başladı. “Son dakika” haberleri düşmeye başladı. Siyasetçiler, gazeteciler birbirlerine “ne oldu, kim ne demiş” diye sormaya başladı. “Bahçeli, erken seçim istedi ve tarih verdi” cümlesi duyulmaya başlandı. O an itibariyle koridorlardaki dalgalanma ile “olağan Salı” gitmiş, yerini “sallanan Salı” almıştı.
TBMM KORİDORUNDAKİ SOHBETLER
Bir meslektaşım “gitti bizim erken rezervasyon” dedi. “Neden” dediğimde “Bahçeli’nin açıkladığı tarih(26 Ağustos 2018) 9 günlük bayram tatiline denk geliyor ve biz de ucuz olsun diye erken rezervasyon yapmıştık” yanıtını aldım.
“Bahçeli Erdoğan’dan habersiz yapmaz böyle bir şey” diyen bir iktidar milletvekili, sözlerini “Artık CHP’liler düşünsün, onların seçmenler yine tatilde yakalanacak” esprisi ile sürdürdü.
Ancak bir başka AK Parti milletvekili aynı fikirde değildi. O da Bahçeli’nin Erdoğan’dan habersiz bu çıkışı yaptığını savunarak, “Sayın Cumhurbaşkanı dayatmaları sevmez. O nedenle erken seçime gitse bile o seçim 26 Ağustos’ta olmaz” yorumunu yaptı.
AK Parti’nin TBMM’deki önemli isimlerinden biri yanımızdan geçiyordu. “Siz ne düşünüyorsunuz” dedim. Yanıtı çok net oldu: “Bahçeli’nin konuşmasından sonra ok yaydan çıkmış oldu. 26 Ağustos’ta olmasa bile erken seçim gündeme girdi...”
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, Adalet Bakanı Abdülhamit Gül daha temkinliydi ve
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ardından Hatay’a giden ikinci siyasetçi İYİ Parti Lideri Meral Akşener oldu. 28 Şubat’ta Hassa’daki komuta koordinasyon merkezine giden Akşener, Mehmetçik’e moral vermek için geldiğini söyledi ama giriş için izin alamadı. Devreye emekli olup siyasete katılan efsane komutanlar da girdi ama olmadı.
En çok ses getiren Hatay ziyareti ise Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın eğlence dünyasının ünlü simalarıyla birlikte yaptığı ziyaret oldu.
CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu o ziyarette şarkıcı ve türkücülerin klarnet eşliğinde “Yaylalar yaylalar” şarkısını çalıp söylemesine çok sert tepki gösterince de büyük bir polemik başladı. Polemik tam yatışıyordu ki gazete sayfalarına ve televizyon ekranlarına Kılıçdaroğlu’nun Hatay’a gideceğine dair haberler düştü.
Bu haberler, Cumhurbaşkanı Erdoğan için iyi bir pas oldu. Geçen salı günü TBMM’deki grup toplantısında Kılıçdaroğlu’nun Hatay’a gideceğini söyleyip “Postalın yoksa, postal göndereyim” dedi.
ŞİMDİ HATAY ZAMANI
Perşembe gecesi Hatay’a geldim.
Öncesinde bir arkadaşıma “Hatay’a gidiyorum” dediğimde ilk tepkisi “Kılıçdaroğlu’nu mu takip edeceksin” oldu.
Ankara’da Hatay uçağına bindiğimde karşılaştığım CHP Hatay Milletvekili