Paylaş
Bazı şeyleri gözden kaçırıyoruz. Çünkü gözümüz siyasetten başka bir şey görmüyor. Ne oluyorsa; siyasette esen rüzgara göre değerlendiriyoruz, ne yaşanıyorsa siyasi bir yöne çekiyoruz. Atama mı olacak; siyasetçinin ağzına bakıyoruz. Birşey mi söyleyeceğiz; siyasetçi ne der, ne demez diye düşünüyoruz.
Siyasetin genelini eleştiriyorum; iktidarıyla, muhalefetiyle...
Çünkü siyasetçi ne üslup takınıyorsa; üniversitede de o oluyor, bürokraside de, hatta sivil hayatta da...
Örnekleri çok; binlercesini, on binlercesine sıralayabilirim.
***
Geçenlerde bir kentimizin yerel gazetelerinin birinde rektör adaylarından birinin haberini gördüm. Aday; bir siyasinin yanında poz vermiş, seçimlerle ilgili yorumlarda bulunuyor. Ertesi gün bir başka gazetede yine o kentin milletvekillerinden biriyle... Sosyal medyadan da; başkanlarla, vekillerle, partililerle çekilmiş fotoğrafları paylaşıyor, yorumlar yapıyor.
Geçmişteki rektörlük seçimlerinde böyle görüntüleri hatırlamıyorum.
Adayımızı, adaylarımızı anlıyorum.
Siyasilere ne kadar yakın olduklarının mesajını veriyorlar; “Arkamda şu isimler var, icazet aldım” demek istiyorlar.
Bir dekan, bir rektör ya da herhangi bir yere atanacak kim olursa olsun; yetenekleriyle, çevresiyle, akademik geçmişiyle, geçmişte yaptığı başarılı projelerle bir yere gelemiyorsa o üniversite, o kurum nasıl bir başarı öyküsü yazacak, gerçekten merak ediyorum.
***
O yüzden hep söylüyorum.
Siyasetin iklimi, tonu o kadar önemli ki...
Toplumu bire bir etkiliyor.
Bir bakıyorsunuz; İzmir’de, Manisa’da, Aydın’da, Anadolu’nun bir başka yerinde konuşanlar sanki siyasilerimiz gibi konuşuyor.
Bırakın siyasetle siyasiler ilgilensin, akademisyen araştırmalarına dalsın, daha donanımlı gençler yetiştirsinler, üniversite sıralamalarında dünyanın en tercih edilenleri arasına girelim, bilimsel çalışmalarımız literatüre girsin.
Dekanlarımız da, rektörlerimiz de siyasetçilerle çektirdikleri fotoğraflarla değil, bu başarılarla övünsünler.
ELEKTRONİK BURUN
Bakın üniversiteler; sadece bilime, gençlere, insanlığa, gelecek güzel günlere odaklanırsa bakın neler oluyor. İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü (İYTE) Fen Fakültesi Kimya Bölümü’nce gerçekleştirilen ve ‘Elektronik Burun’ olarak adlandırılan tek kullanımlık nefes analiz sensörü projesiyle, akciğer kanseri ve diyabetin tanısı insan nefesiyle konulabilecek.
Projenin üstlenicisi Kimya Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ümit Hakan Yıldız, “Bu sayede ‘Hasta olmadan doktora gitmeyiz’ anlayışı da ortadan kalkacak. Çünkü bu cihaz sayesinde hasta olmayan kişinin bile takibi rahatlıkla yapılacak. Hastalıklara erken teşhisle müdahale edilebilecek” diyor.
Özetle bizim bilim insanlarımız elektronik bir burun yapmışlar.
Aslında üniversitelere siyaset sokulmasa; daha neler yapıcaklar neler...
IBM İzmir’i tercih etti
Haber uzun değil.
IBM Başkan Yardımcısı Mike Errity, bir açılış sırasında Triangle Business Journal gazetesine konuşmuş.
“Dünyanın iki farklı yerinde daha açtığımız bulut bilişim merkezinden kuracağız. Biri, Türkiye’de İzmir’de, diğeri Hindistan’da Mumbai şehrinde...”
Bu kadar...
Amerikan medyası IBM’in açtığı yeni merkezi Pentagon’a benzetmiş; o büyüklükte ve son teknolojiyle donatılmış bir çalışma alanı...
Ne mi var bu merkezin içinde?
IBM’in 371 bin metrekare arazi içindeki 6 bin 700 metrekarelik data merkezinde, hem veri saklanacak, hem de acil durumlarda şirketlerin online sistemlerinin tekrar çalışması sağlanacak. Üç vardiya halinde yedi gün 24 saat çalışan bulut bilişim merkezinin ilk müşterisi mobil bankacılık ve ödeme şirketi Monitise olmuş. Yeni merkezde 14 bin kişinin çalışacağı belirtiliyor.
Ve IBM; dünyada iki yeri tercih ediyor.
İzmir ve Bombay...
Yıllardır söylediğimiz şeyler boşuna değil.
İzmir’i bilişim merkezi yapmak, teknoloji üssü yapmak hiç de hayal değil.
IBM’in bu kararı güçlü bir mesaj veriyor.
Paylaş