Paylaş
Köpekleri ise daha çok...
Belli ki; şehit polisimiz Fethi Sekin de çok seviyordu.
Doğan Haber Ajansı’nın Adliye muhabiri Bahri Karataş bana Fethi polisimizden hep bahsederdi.
Nasıl titiz olduğunu, tanıdığına bile kimlik sorduğunu, en ufak detayı atlamadığını anlatırdı.
Galiba tek torpilli bizim Bahri’ymiş, öyle anlıyorum.
O da torpili hak eden bir arkadaşımızdır.
Hayatı adliyelerde geçmiştir.
Okuduğunuz birçok haberin altında onun imzası vardır.
Bahri’yle şehit polisimiz Fethi Sekin’in dostluğu işte o mesailerden geliyordu.
Bana anlatılan bir de sokak köpeği Arap vardı.
Arap’ı da artık herkes tanıyor.
Fethi Sekin’in yanından hiç ayrılmayan Arap...
Polisimiz nereye giderse onun peşinden gidermiş, onun olmadığı günlerde ise kulübeden hiç ayrılmazmış.
Köpeklerin dostluğu çok ayrıdır, bunu en iyi bilenlerdenim.
O günkü çatışma görüntülerini defalarca izledim.
Fethi Sekin o hainlerin peşinden koşarken; Arap da onunla birlikte koşuyor.
Belli ki o koşuşturmacada bir şey olmuş; burnundan yaralanmış.
Bahri söyledi; kulübenin önünden hiç ayrılmamış dün de...
Fethi polisimizi beklemiştir her zaman yaptığı gibi...
Köpeklerin dostluğu sahicidir.
Arap da öyle çıktı, sahici bir dost...
***
Sen gerçekten büyük bir insanmışsın Fethi polisim...
Pırıl pırıl çocuklar yetiştirmişsin, iyi bir aile babası olmuşsun, İzmir’de görev yaptığın süre içinde binlerce dost biriktirmişsin, görevini layıkıyla yapmışsın.
Hepimize örnek oldun.
Herkesin üzerinde birleştiğin isim oldun.
Nurlar içinde yat...
Seni unutmayacağız.
Seni seviyorum İzmir
Birçok arkadaşım arayıp söyledi.
Dediler ki...
“Bazı eğlence yerleri ‘İzmir’in bugün şehidi var kapalıyız’ diye kapılarını açmamış...”
Ben de küçük bir araştırma yaptım.
Gerçekten de bazı mekanlar ya kapılarını hiç açmamış, açanlar da müzik çalmadan sakin bir akşam geçirmişler.
Seni seviyorum İzmir...
Her şeyinle...
İnsana bakışınla, vefanla, geçmişine sahip çıkmanla, değerlerimizi önemsemenle...
Her şeyinle...
Yarım kalan hayatlar
Geçen gün yazmıştım.
Gazeteci Hasan Dalgıç Buca’da “Mülteci hayatlar” adında bir sergi açtı. Çok güzel fotoğraflar ve çok güzel öyküler var. İşte onlardan birinden size bahsetmek istiyorum.
Suriye’deki savaş öncesinde kortların altın çocuğuymuş, Cevat Şükri...
Osmanlı döneminde Şam’a Vali gönderilen Abdullah Şükri’nin soyundan geliyormuş.
Milliymiş, tenis turnuvalarının aranan ismiymiş. Üniversite yıllarında rejim muhalifi olması nedeniyle aktif sporu bırakmış. Antrenörlüğe başladığı yıllarda da Suriye’deki savaş çıkmış. Üç yıl önce İzmir’e gelmiş. Şükri, Gaziemir Belediyesi’nin öncülüğünde kurulan tenis spor kulübünde çalışıyor şimdilerde...
Yarım kalan hayatlardan biri onunki de...
Tanju Tosun doğruyu söylemiş
Ege Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Tanju Tosun çok doğru bir konuya değinmiş.
Ben de benzer düşünüyorum ve bunu sıkça yazıyorum.
Diyor ki Tosun...
“Türkiye’nin düşünce kuruluşu kültürü çok çok zayıf. Biz teması sadece heyet ziyaretiyle sınırlı görüyoruz. Mutlaka irtibat bürolarının artırılması gerekiyor. Terörle mücadele için düşünce kuruluşlarının artırılması gerekiyor...”
Ve ekliyor.
“Batı ülkelerinin Türkiye’ye ilişkin olumsuz algısı birkaç yılda şekillenmedi. Bu durumun derin, tarihsel ve kültürel bir takım kökleri var. Tüm Avrupa ülkeleri Türkiye’ye yönelik olumsuz bir algıya sahip değil...”
Birçok Avrupalı dostumuz Türkiye’ye bayılıyor, Türkiye’yi çok seviyorlar.
Ve bu coğrafyayı bizim kadar iyi biliyorlar.
Bence daha iyi lobicilik yapmalıyız.
Ve bunu sürekli, istikrarlı ve doğru stratejilerle yapmalıyız.
Paylaş