Paylaş
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu ile İzmir Ticaret Odası Başkanı Ekrem Demirtaş, İzmir Ekonomi Üniversitesi’nin Güzelbahçe’deki kampüsüyle ilgili fikir ayrılığına düşmüşlerdi.
Yine kenti ilgilendiren birkaç konuda da Kocaoğlu ve Demirtaş’ın ayrı düştüklerini biliyoruz.
Aslında bu çok normal; bazı projelerde kent yöneticileriyle fikir önderleri ayrı düşünebilirler.
Nitekim İzmir’de de böyle oldu, diğer kentlerde de böyle olmaya devam edecek.
Ancak İzmir’i ayıran önemli bir ayrıntı var.
Önemli sivil toplum örgütlerinin, meslek odalarının başkanları her ay toplanıp İzmir’in gündemini tartışırlar; gündem yoksa da geleceğe dönük bir projeksiyon yaparlar.
Hepimizi ilgilendiren konularda başkanların bilgi sahibi olması gerçekten çok önemli. En azından bu sayede yanlış anlamalar ortadan kalkıyor, projelerde uzlaşma aranıyor ya da güçbirliği yapma imkanı doğuyor.
Bu toplantılara zaman zaman belediye başkanları ve vali de davet ediliyor.
Bazıları eleştirse de; İzmir için bu buluşmaları çok anlamlı buluyorum.
Önceki gün İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, Ticaret Odası’na konuk oldu.
Başkan Ekrem Demirtaş da, kürsüde bir kez daha özel idare mallarının devriyle ilgili görüşlerini açıkladı.
Demirtaş dedi ki...
“Mallar nerede, nereye verildi bilmiyoruz. Bunların tam listesi bizde yok. Hatta bildiğim kadarı ile Büyükşehir Belediyesi’nde dahi bu liste yok. Maalesef İzmir’in malını İzmirli bile bilmeden Ankara’ya vermiş oluyoruz. Tüm kurumlar olarak tasfiye olan İl Özel İdaresi’nin mallarının İzmir’e ait olduğu belirtiyor ve İzmir’in tasarrufunda olmasını istiyoruz.”
İzmir Ticaret Odası’nın 70 küsur bin üyesi var; aileleriyle, çalışanlarıyla İzmir’in dörtte biri...
Esnaf Birliği’nin üyeleri, aileleriyle birlikte bir o kadar daha ekleyin...
Diğer odalar, dernekler; başkanlar kurulunu temsil eden sivil toplum örgütlerinin hiçbirinin hiçbir şeyden haberi yok.
Büyükşehirin zaten yok...
Sonra da “Yargıya gidin...” deniliyor.
Burada bir yanlışlık var, hem de çok büyük bir yanlışlık var.
BALYOZ ÇÖKTÜ DE
Bütün gazeteler aşağı yukarı “Balyoz çöktü” başlığıyla çıktı dün... Balyoz çoktan çökmüştü de; bunun ilan edilmesi için beş yıl beklendi. Peki çöken vicdanlar? İnsanların yargıya olan güvenleri, adalet duygusu... İsimlerini vermek istemiyorum. Bazılarını tanıdığımız birçok subay sırf adları telaffuz edildiği için içeride beş yıl yattılar. Bazıları neden yattıklarını bile bilmiyorlardı. Türkiye’nin ağır problemleri var. Hepsinin üstesinden gelebiliriz. Bu ülkenin insanlarına her zaman güvendim, güvenmeye de devam ediyorum. Ama ortak görüş; kaybedilmiş güven duygusunun yeniden kazanılmasıdır. Klasik bir sözdür ama geç gelen adalet adalet değildir. Bu son kararlar olmasaydı; çoğu kişi toplumun vicdanında çoktan aklanmışlardı aslında...
Bu teklife katılıyorum
Turizm eski Bakanı ve İzmir milletvekili Ertuğrul Günay, Meclis’e bir kanun teklifi verdi.
Günay diyor ki...
“Özellikle büyük şehirlerde sitelerde, çoğunlukla da uygun koşullardan yararlanarak tamamlanmış kooperatiflerde çok sayıda konut yıllardır boş olarak tutuluyor. Bu durum, mülkiyet hakkının kamu yararına aykırı ve kötü kullanılması olduğu kadar, ilgisizliğe, bakımsızlığa terkedilmesi açısından da, genel ekonomi için zarardır. Yasa önerisi ile bu konutların, sahiplerini mağdur etmeden ekonomiye katılması ve ev sahibi olmak isteyenlere uygun koşullarda verilmesi amaçlanıyor...”
Avrupa’nın herhangi bir yerinde boş, metruk, kendi haline bırakılmış bir bina bulamazsınız.
Belediye size bir süre verir; o zaman diliminde projenizin uygulanmasını ister.
Olmazsa da ya devralır ya da uzun vadeli kredilerle size ortak olur.
Aslında imar yönetmeliklerimiz bazı yaptırımlar getiriyor.
Ama kim uygulayacak?
Yasa nasıl olur, merkezi hükümetle yerel yönetimler nasıl çalışır, bilemiyorum.
Ama bildiğim tek şey; boş binaların hem ekonomiye, hem de kente kazandırılması gerekir.
Paylaş