O modern Don Kişot’tu adı Yasin Tokat’tı

2010 yılının sonbaharıydı.

Haberin Devamı

 

Yasin Tokat ile Denizli Güney’de Pamukkale Bağcılık’ta buluştuk. Bir gün boyunca bağların arasında kaybolduk, sohbet ettik, yemek yedik, dertleştik.

Benim için unutulmaz günlerden biriydi.

Dönüşte bir yazı yazdım.

Dedim ki; “Eğer bir fikriniz varsa, o fikri hayata geçirebilecek iddianız, enerjiniz varsa….. Bir Don Kişot gibi hayata meydan okumayı göze almışsanız. O ideal uğruna hayatınızı ortaya koyuyorsanız. İnanın, dünyalar değişir. Ve o değişen dünyada yeni fikirler ortaya çıkar, yeni hayatlar kurulur, yeni başarı öyküleri yazılır. Tıpkı Denizli’de; Güney’de olduğu gibi...”

Bu iddiayı koyan isim Yasin Tokat’tı.

İtalya’nın Toscana’sından, Fransa’nın Bordeaux’sundan farksız; belki de gelecekte çok daha iyi olacak bağları görünce çok etkilenmiştim.
Türkiye’nin bütün üreticileri oradaydı.
Müthiş bağlar kurulmuştu, yenileri de dikiliyordu.
Bu zihniyet devrimini yapan Yasin Tokat’tı. Tokat, Pamukkale Şarapları’nı bugünlere getiren kişiydi.
Gerçi bütün aile bu işin içindeydi, ama öncülük yapan, inatla bu idealin peşinden koşan Yasin Tokat’tı.

Haberin Devamı

O gün bana şöyle bir yorum yaptı Tokat; “Güney ilçesi, bugün Türkiye’nin kaliteli şaraplık üzüm merkezi haline geldi. Türk şaraplarının genel kalitesi açısından bu çok önemlidir. Bundan kısa bir süre önce bu üzümlerden 1 kilogram bile Güney’de yoktu. Biz Pamukkale Şarapçılık olarak bağcılığımızı geliştirmek ve üzüm çeşitlerimizi ıslah etmek için yoğun, ısrarlı, özverili bir çalışmanın içine girdik. Bugün hem sektör kazandı, hem de bölge…  Mart 1996’da Pamukkale’de, Türkiye’de yapılmış en fazla ve en üst düzeyde katılımlı Denizli Bağcılığı ve Şarapçılığı konulu bir sempozyum düzenlemiştik. Tek sponsoru bizdik. Pamukkale Üniversitesi ile işbirliği yaparak Türkiye’nin Ziraat ve Gıda fakültelerinin önde gelen bağcılık ve şarapçılık hocalarını, bağcılık enstitüsü ve Tekel uzmanlarını topladık. Güney bağcılığının temelleri işte bu sempozyumda atılmıştır. İki gün boyunca enine boyuna bağcılığımızı tartıştık ve yol haritamızı çizdik...”

Haberin Devamı

O modern Don Kişot’tu adı Yasin Tokat’tı

Yasin Tokat, 6 bin 300 nüfuslu ve Denizli’nin en fakir ilçelerinden biri olan Güney’de; önce üreticileri ikna etti. Sonra çiftçiye asmalar dağıttı.
Bağları değiştirip şaraplık üzüm üreten çiftçiler haline getirdi Güney’i... Bununla da kalmadı; ürünlerini satın alma garantisi verdi.

Ardından anaç asmanın aşılanması için on binlerce Kalecik Karası, Öküzgözü, Boğazkere, Narince, Misket, Merlot, Chardonney, Cabarnet Sauvignon, Sauvignon Blanc aşı kalemlerini bedelsiz olarak dağıttı. Tokat, dönüştürülen bağların ve aşılanan asmaların takibini de bünyesindeki ziraat mühendislerine yaptırdı.
Bağlarını değiştiren ve geliri artan üreticileri gören diğer çiftçiler, hükümetlerin tütün politikalarının da etkisiyle, tütün ekim alanlarını şaraplık üzüm bağlarına dönüştürmeye başladı.
Yasin Tokat; bir bölgenin kaderini değiştiren insandı.

 

 

Rakiplerini iş ortağı

görmek büyük bir erdem

Haberin Devamı

Ve Yasin Tokat şöyle demişti; “1999 yılında Türkiye’nin ilk Shiraz’ını çıkardık, ardından Chardonnay’i piyasaya verdik. Biz rakiplerimizi iş ortağımız gibi görüyoruz. Hepimiz Türk bağcılığı ve şarapçılığı için çalışıyoruz. Sevilen’in, Doluca’nın, Kavaklıdere’nin buraya gelmesi bizim için dezavantaj değil, avantajdır. Bölge halkı daha fazla bağcılığa yatırım yapıyor ve katma değer yaratılıyor. Bundan daha sevindirici bir şey olabilir mi? Artık bağbozumlarında her gün yüzlerce ton üzüm onlarca kamyonla taşınıyor, bu bir festivale dönüşüyor. Güney’in üzümleri Türkiye’nin dört yanına dağılıyor. Tekirdağ’dan Nevşehir’e kadar… İşte, bu manzarayı seyretmek bana büyük bir onur ve keyif veriyor.”

Haberin Devamı

Rakiplerini iş ortağı gibi gören biri egolarından arınmış; insanları değil olayları tartışan vizyonlu bir insandır.

Demlenmiş bir karakterdir.

O konuşmaları sonra Sevilen’in kurucularından Coşkun Güner’e söyledim bir sohbette...

Güner de tanıdığım en mütevazi insanlardan biridir.

Sektörün kıymetlilerindendir.

O da benzer yorumlar yaptı.

Evet; işte bu insanlar sayesinde bağcılık, şarapçılık sektörü bugün çok iyi bir noktada...

İş ortağı gibi davranan rakipler sayesinde İtalya’yı, Fransa’yı aratmayan ürünler yapılıyor.

Türkiye bu isimleri asla unutmaz.

 

 

 

Londra’nın Kew Gardens’ı

bile bu durumdaysa

LONDRA’ya gittiyseniz; kentin için bir vaha görürsünüz. Kew Gardens, UNESCO Dünya Mirası listesinde yer alıyor. Harika bir yerdir; yürüyüş için idealdir. Burada güneş varken; Londra’da yağmur vardır. Ve bulutlar sanki şehrin tepesinden hiç gitmeyecek gibidir. O Londra’da Kew Gardens’ın geleceği konuşuluyor. Çünkü iklim krizi, sıcaklıklar bu vahayı bile tehdit altında tutuyor.

Haberin Devamı

2022'den bu yana bölgedeki kuraklık alarm veriyor. Ülkenin bazı bölgelerinde sıcaklıklar 40 santigrat derecenin üzerine çıktı.

130 hektarlık bahçedeki 11 bin ağaç büyük tehlike altında.

Toprağın derinliklerindeki sular çekildi; ılıman iklimlere daha alışkın olan bazı ağaçlar yapraklarını dökmeye başladı.

Kew'deki ağaçların yarısı 2090'a kadar iklim değişikliğine karşı savunmasız kalabileceğini söylüyorlar.

Şimdi aklıma İzmir’de Kültürpark geldi.

Biraz sıcaklıklar azalsın; sabah yürüyüşlerimi orada yapacağım.

Eminim Kültürpark’taki uzmanlar da kendi aralarında bunları konuşuyorlardır.

Ama Londra’nın Kew Gardens’ı bile bu durumdaysa bizim çok daha önceden bir plan yapmamız gerekiyor.

 

 

Üçüncü kez yine Viyana

THE Economist'in yıllık Küresel Yaşanabilirlik Endeksi'nde listelenen 173 şehir arasında Avusturya'nın başkenti, üst üste üçüncü kez dünyanın en yaşanabilir şehri seçildi.

Her şehrin genel sıralaması istikrar, kültür ve çevre, eğitim, sağlık ve altyapı olmak üzere beş farklı kategoride 100 üzerinden alınan puanların ortalaması alınarak belirleniyor.

Örneğin istikrar altında terörizm tehdidi, iç karışıklık olayları ve suç seviyeleri dikkate alınıyor. Sağlık ve eğitimde, hizmetlerin kalitesi ve bulunabilirliğine bakılıyor. Altyapı kategorisi için toplu taşıma, yollar, ulaşım bağlantıları, konut ve kamu hizmetleri değerlendiriliyor.

İkinci sırada Kopenhag, üçüncü sırada ise Zürih var.

Türkiye’nin şehirleri listelerde yok.

Ama bir soru?

İstanbul’un, İzmir’in o yoğun temposuna ve hayat hızına alışmış biri Viyana’da yaşayabilir mi?

Viyana’da yaşayan arkadaşlarım “Biraz zor” diyor.

Yazarın Tüm Yazıları