Paylaş
Birçok kişi için Alaçatı demek; Leyla Figen demekti.
Türkiye’nin bence gurur duyması gereken yerlerinden biri oldu Alaçatı...
Mimarisiyle, kendine özgü havasıyla, mekanlarıyla, o mekanlara hayat veren insanlarıyla fark yarattı.
Leyla hanım işte o isimlerden biriydi.
Harika işler yaptı; birçok kişiyi Alaçatılı yaptı, harika birkaç mekan yaptı, onları bütün Türkiye konuştu.
Çeşme’ye gelenler adres olarak oraları gösterdiler.
Ve bir gün sessizce aramızdan ayrılıp gitti.
Şevki abinin Leyla’sını bütün İzmir uğurladı.
O törende başkanlar Leyla Figen ismini yaşatacaklarına sözü verdiler.
Şevki Figen yıllarca bunun peşinden koştu.
Belki onlarca kere buluştuk, sohbet ettik, yazılar yazdım.
Dün Salim Kadıbeşegil aradı; “Şevki Figen’i kaybettik” deyince; o yazılarım, o sözler aklıma geldi.
En son yazımı yeniden yayınlıyorum.
Çünkü bugün de geçerli...
Şevki abinin o dileğini yerine getirelim.
Leyla Figen ismini Alaçatı’da yaşatalım.
İşte o yazılarımdan biri
Leyla Figen...
Müthiş bir insandı, iyi bir sivil toplum örgütçüydü, hayatı çok sevenlerdendi ve Alaçatı aşığıydı.
Bizim de uzun yıllardır tanıdığımız, sevdiğimiz, akıl danıştığımız Şevki Figen’in eşiydi.
Hikaye şöyledir.
1995 yılında Amerikalılar, Teknopark için Alaçatı sırtlarını seçmişler, o devrin Cumhurbaşkanı Turgut Özal ile anlaşmışlardı. Özel uçakla geldiler, gezdiler, beğendiler ama Özal aniden vefat edince proje de yarım kalmıştı.
Amerikalıların ziyaret organizasyonunu Leyla Figen üstlenmişti. ABD’liler gittiler ama o ilk kez geldiği Alaçatı’da taş evlere, o insanların evlerinin kapı eşiklerinde oturduğu, doğal hayatın doyasıyla yaşandığı sokaklara aşık olmuştu.
Eşi Şevki Figen’i ikna etmişti buraya yerleşmek için...
Leyla Figen planladığı gibi taş ustaları getirterek antik bir taş eve sahip oldu ve evinin karşısındaki bir taş evi de beğenerek Agrilia (Yunancada körpe zeytin fidanı demek) isimli bir restoran kafe açtı.
Agrilia o yıllarda benim için de bir keyif mabedi gibiydi. Ambiyansı, yemekleri, o havası, müzikleri...
Kendimi bir İtalyan kasabasındaymış gibi hissettirirdi.
Yemek için İstanbul’dan gelenleri bilirim.
Leyla Figen eşi Şevki Figen’le birlikte Alaçatı’yı Koruma ve Güzelleştirme Derneği’ni kurdu.
Gerçekten de Alaçatı hem korunuyor, hem de güzelleşiyordu.
Bana göre Alaçatı bütün eksiklerine rağmen hala Türkiye’nin mimari açısından en güzel yerlerinden biridir.
Yıllar geçti; o evler, o dar sokaklar, Agrilia ve Agrilia’yı beğenip buralarda ev alıp, dükkanlar restoranlar açanların sayısı da arttı.
Ve yıllar içinde Alaçatı’yla Leyla Figen’in adı özdeşleşmiş oldu.
***
Günün birinde Leyla Hanım hastalandı. Tedaviler sonuç vermedi. Ve bir gece eşi Şevki Figen’e şunu söyledi; “İstanbulluyum ama daha çok Alaçatılıyım. Ölünce beni buraya defnedin. Alaçatı’da kalayım...”
Öyle de oldu.
Leyla Hanım artık sonsuza kadar Alaçatı’da yatacak.
Bu öykü beni her zaman etkilemiştir.
Biz de Leyla Hanım’ı çok sevdik
ŞEVKİ Figen arada gazeteye gelirdi ve neredeyse her gün arardı. Ya bir yazım için ya da bir başka nedenden dolayı.
Ve her konuşmanın sonunda mutlaka hatırlatırdı.
“Leyla’yı unutma...”
Zaten unutmam mümkün değildi.
Leyla Hanım ile ilgili bir anma gecesinde kendisine verilmiş bir sözün yerine getirilmesini istiyordu.
Ve ekliyordu.
“Bir cadde, bir sokak, bir park olabilir. Ya da onunla özdeşleşmiş bir yer de olabilir.”
Bazı yerler isimlerle anılır ve hatırlanır.
Bence Leyla Figen de hatırlanması gereken insanlardan biridir.
Ve bu istek Şevki abinin hayatta en çok istediği şeydi.
Şevki abinin L vitamini
ŞEVKİ Figen’i Turyağ günlerinden bilirim. Çok enerjik, çok farklı bir karakterdi. Etrafıyla her zaman ilgiliydi ve iyi bir sivil toplumcuydu. “Bu enerjinizi nasıl koruyorsunuz, neler yapıyorsunuz” diye sorduklarında ilginç bir cevap verirdi.
“Ben her gün L vitamini alıyorum...”
L; Leyla’ydı; Şevki abinin Leyla’sı, bizim de çok sevdiğimiz Leyla Figen...
İkisi de ardık aramızda değil.
Nurlar içinde yatsınlar...
Paylaş