Paylaş
Deniz, güneş tamam da; bizim başka değerlerimiz de var.
Örneğin kültür; örneğin gusto... Lezzet dünyamız sanıldığından da zengin...
Hele hele Ege mutfağının, Akdeniz mutfağının bu kadar gündemde olduğu, “en sağlıklı beslenme modeli” olarak önerildiği bir dönemde; biz niye bunu kullanmıyoruz, neden bunu öne sürmüyoruz.
Turizm Bakanlığı “Eskiye göre daha fazlasını yapıyoruz” diyor.
Doğrudur; daha fazlası yapılıyor ama ben yeterli görmüyorum. Çünkü İtalya ve İspanya örneğini çok yakından takip ediyorum. İtalyanların bu konudaki stratejilerine şapka çıkarıyorum ve saygı duyuyorum.
Çünkü diyorlar ki...
“İtalya demek gusto demek; lezzet demek, estetik demek, hayata güzel bakmak demek...”
Ben çok da başarılı buluyorum İtalyanları...
Daha önce de yazmıştım.
İtalyan hükümeti, sırf İtalyan mutfağını yayabilmek, tanıtabilmek için bütçesine milyarlarca doları ekliyor.
Rio’daki bir İtalyan restoranına kira, New York’takine dekorasyon, Viyana’dakine iyi bir şef yolluyor.
Ve bunu her yıl, bütün dünyadaki İtalyan restoranları için yapıyor.
Belki milyar dolar harcanıyor, ama çok daha fazlasını, kat ve kat fazlasını geriye alıyor.
Hem İtalyan ürünleri zincir marketlerde yer alıyor; hem de tatil dendiğinde mutlaka bir İtalya programı garantileniyor.
“Cittaslow” ve “Slow food” hareketi de yine bir strateji...
Roma’ya, Floransa’ya, Milano’ya, Toscana’ya birçok kez, defalarca gelen turiste yeni bir şey sunmak gerekiyordu.
Roma’nın köyleri, Siena’nın köyleri, İtalya’nın şirin kasabaları bunun için dizayn edildi.
O yöreler yeniden keşfedildi; şehrin yoğunluğundan, kaosundan, trafiğinden, stresinden bunalmış insanlara doğayı, lezzetleri yeniden keşfetme fırsatı verildi.
Dünyayı gezenler de; İtalya’yı daha önce görmüş olanlar da bundan mutlu oldular.
Yani bir anlamda bahaneler yaratıldı.
O yüzden Seferihisar Belediye Başkanı Tunç Soyer’in fark ettiği, Türkiye’ye önerdiği “Cittaslow”, sakin şehir modelini son yıllarda önerilmiş en iyi fikir olarak görüyorum.
Türkiye’nin hedefleri büyük, İzmir’in hedefleri büyük...
Bunları anlatmanın yolu da turizmden geçiyor.
Seyahat eden, arayış içinde olan, yeni yerler keşfetmek için sabırsızlanan insanlara bu bölgenin söyleyebileceği çok şey var.
Yeter ki; bir stratejimiz olsun...
Ve yeter ki; ne yaptığımızı bilelim.
Bence denemeye değer
Ege Turistik İşletmeler ve Konaklamalar Birliği (ETİK) Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet İşler diyor ki...
“Bizim de bir önerimiz var...”
Nedir?
“Calypso modeli...”
Önerilmiş, uygulanmış ve başarılı olunmuş bir model...
İspanyollar memnun, İspanyol turizmciler memnun...
Bizde de sıkıntılar çok farklı değil...
Yazın ful çeken oteller kışın ya sinek avlıyor, ya da kapalı duruyor.
Mehmet İşler; “Oteller kışın açık kalsın, istihdam devam etsin, devlet de işsiziz sigortası ödemesin” diyor.
Belki bir dönem yapılabilir, belki pilot uygulama olabilir, belki sürekli hale getirilir.
Ama denemekte fayda görüyorum.
Çünkü İspanya turizmi bu sayede; kışın da tesislerini açık tutar hale geldi.
Bizdeki turizm süreli... Böyle olunca 12 ay bir program yapmak mümkün değil...
Oteller kapalı olunca; etrafındaki restoranlar da, kafeler de kapalı oluyor, esnaf da sezonluk çalışır hale geliyor.
Bir öneride de bulunuyorlar.
Kışın emekli, gazi ve şehit yakınlarına uygun tatil seçeneği sunmayı amaçlıyorlar.
Bence denemeye değer...
Hayatı hatırlatırcasına
Kışı sevmiyor değilim; seviyorum. Hatta soğuğu da... Buz gibiyken dışarısını seyretmeye bayılıyorum; fırtınaya da bayılıyorum. Oturup sayfalar dolusu yazıyorum, sayfalar dolusu okuyorum, saatlerce müzik dinliyorum. Kışın hüznü de, bazen yalnızlık hissi de yaratıcılığımı etkiliyor. Ruhumdaki dalgaları büyütüyor. Ama yine de ben bir yaz insanıyım. Haziran doğumluyum. Doğanın canlanması beni de canlandırıyor. Kuşları görünce, doğanın hareketlendiğini görünce içimdeki adrenalin de tavan yapıyor. Kendi kendime “Bahar geliyor” diyorum. Bahar geliyor... Filamingolar gelmiş, dans ediyorlar... Özgürce, kendince... Hayatı hatırlatırcasına...
Paylaş