Paylaş
Gerçi bütün Türkiye’de dereceler eksiyi gösteriyordu, ama İstanbul’dan gelen konuklarımız en azından “İzmir farklı olur” diye düşünmüşlerdi.
İzmir’in soğuğunu ancak yaşayan bilir. Soğuk günlerin sayısı azdır, ama İzmir’in soğuğu insanı üşütür.
Ne Ankara’nın eksi beşine, ne de Erzurum’un eksi yirmisine benzer.
30 Ocak günü de işte öyle günlerden biriydi.
Gündüz saatlerinde bile sıfıra yakın bir soğuk vardı.
Biz ise, o günün akşamında Capital ve Ekonomist dergilerinin “İzmir’e yön verenler” ödül törenini yapacaktık.
Capital ve Ekonomist’in Yayın Direktörü Rauf Ateş, Yayın Yönetmeni Talat Yeşiloğlu, Doğan Burda’nın Reklam Genel Müdürü Viki Habif, dergilerin yöneticileri, o geceyi sunacak olan Ece Vahapoğlu’yla birlikte Levent Marina’daki La Cigalle’de geç, ama uzun bir öğle yemeği yedik.
O kadar gazeteci bir araya gelince de elbette bolca medya dedikodusu yaptık, biraz Türkiye’yi kurtardık...
Ve, elbette İzmir’i konuştuk.
***
İstanbul’da medyada çalışanlar ikiye ayrılır.
Ya İzmirli olanlar, ya da İzmir’i sevenler... “İzmir’i sevenler” de kendi içlerinde ikiye ayrılıyor. Ya ikinci hayatlarını İzmir’de kurmak isteyenler yani buraya gelmek için fırsat kollayanlar ya da erken emekli olup yeni bir hayat hayal edenler...
Yani İstanbul’da İzmir, özellikle de Alaçatı, Çeşme ve Urla çok popüler...
Böyle olunca, Türkiye’yi kurtarma faslı kısa kesildi, doğrudan İzmir konularına hızlı bir dalış yapıldı.
Tabii ki, bir Urla şarabıyla birlikte...
Önce Urla’nın Tempus’u, sonra da Nero D’Avola - Urla Karası denendi.
Her ikisi de çok beğenildi.
Sevilen’in Centum’u, Urla’nın Nero D’Avola’sı hafızalara kazındı.
Yemek de sohbet de keyifliydi.
Akşamki tören olmasaydı, eminim o sohbet gecenin geç saatlerine kadar aynen devam ederdi.
Her masanın dikkat çeken birisi olur. O günün de ismi Ece Vahapoğlu’ydu.
Ece’yi ben hep İzmirli biliyordum, ama İstanbul doğumluymuş.
Cana yakın, sıcak, samimi, sempatik olmasından belki ben hep öyle düşündüm. Ya da İzmir’deki bazı organizasyonları daha önce hep Ece’nin sunmuş olmasından...
Demek ki, her güzel İzmirli değilmiş.
***
Ece o gün bize yeni hazırladığı kitaptan bahsetti. Son aşamaya gelinmişti ve yakında piyasaya çıkacaktı.
Kitabı fitness eğitmeni Tony Hill ile birlikte hazırlıyordu.
Tony Hill, son dönemde İstanbul’un en fazla konuştuğu isimlerden biri...
Amerikalı spor koçu, Kıvanç Tatlıtuğ ile birlikte çalışmış, Tatlıtuğ’u yeni dizisi “Kuzey ve Güney”e hazırlamıştı.
Ve bunu da kısıtlı bir sürede yapmıştı.
Masanın erkekleri, “Altı haftada biz de böyle olabilir miyiz?” sorusunu sormayı elbette ihmal etmediler.
Belki altı hafta değil, ama günde 30 dakikayla işe başlamak galiba şu an için en akıllıca olanı...
Ece’nin spor sevgisi bugüne ait değil... Kendini bildiğinden bu yana spor yaptığını söylüyor Vahapoğlu...
O gün Ece, farklı bir şey de söyledi.
Dedi ki...
“Ben hiçbir zaman sporu bırakmadım. Birçok spor dalında aktif çalıştım. Ama geçirdiğim son iki ay kadar hiçbir zaman dinamik, kendimi iyi hissettiğim bir dönem olmadı.”
***
Biz gazeteciler zaman fakiriyizdir. Gece yemekleri, uzun çalışma saatleri, seyahatler derken... Bazen kiloyu kontrol etmekte epey zorlanırız.
Ben düzenli spor yapanlardanım.
Seyahatte de olsam, en az dört, bazen beş, altı gün yürüyüş yapıyorum.
Ama bunun da yeterli olmadığını iyi biliyorum. Yürüyüşün yanına bir şeyler daha eklemek gerekir.
Ece de aynı şeyleri söyledi.
“İnan, bu 60 gün beni çok farklı yaptı” dedi.
Ocak ayının son günü, şubat ve mart...
Ece Vahapoğlu, Tony Hill ile ilgili deneyimlerini paylaştığı kitabını geçen gün çıkardı.
Ve o gün ilk baskısı tükendi.
Kitabın ismi “60 günde ideal vücut...”
Ece Vahapoğlu, doğru egzersiz ve sağlıklı beslenmeyle bir insanın yaşam tarzının nasıl değişebileceğini anlatıyor.
Ece ve Tony, özel bir CD de hazırlamışlar.
“Okumak yetmez, yapmanız da lazım” diyorlar.
***
Bir, iki üst üste gelen seyahatten sonra benim programım artık şöyle...
45 dakika yürüyüş.
30 dakika Ece Vahapoğlu ve Tony Hill ile egzersiz...
Bakalım, 60 gün sonra daha fit olacak mıyım?
Paylaş