Paylaş
Önce Haluk Cansın, sonra Erkin Usman, ardından Nedim Demirağ...
Şimdi de Şadan Gökovalı...
Sevdiğimiz, örnek aldığımız gazeteci dostlarımız bir bir bu dünyadan göç ediyor.
Şadan abi kelimelerle dans eden biriydi.
Konuşurken bile şiir okur gibiydi.
Bir insanı, bir olayı anlatırken en zarif, en kibar, en olumlu sözcükleri seçer ve öyle anlatırdı.
Tane tane, bir tiyatro sahnesindeymiş gibi...
Kendisini uzak taşranın cahil delikanlısı olarak tanıtırdı ama biz onun o mütevazı halinin arkasında bir deha olduğunu bilirdik.
Halikarnas Balıkçısı ve Azra Erhat’ın manevi oğluydu. Sadece gazeteci de değildi.
Şairliği vardı; yazarlığı, turist rehberliği, mitolog ve eğitimciliği de...
Tanınmayan yerin sevilmeyeceğine, sevilmeyen yerin ise vatan olmayacağına inanırdı.
Müthiş biriydi.
Ve İzmir aşığıydı.
İzmir’i de şöyle anlatırdı.
“Antik kültürde şehirler ve ovalar dişidir, dağlar ve nehirler erkek. Dolayısıyla İzmir, İzmiriçedir, Kadifekale de 189 metre ile kentin en yüksek noktası olduğu için İzmir’in tacıdır. Türkiye’de İzmir’den daha yüksekte olan şehirler vardır elbette ama İzmir’e Kadifekale’den baktığınız zaman tüm şehri görürsünüz.
Çok az şehirde İzmir’deki kadar antik şehir vardır. Bergama, Bergama İmparatorluğu’nun ve Roma eyaletinin de başkenti. Fakat orası resmi eyalet olduğu halde genel valiler Efes’te otururlardı, orası da başkentti. Dünyanın en büyük kehanet merkezlerinden Klaros, çok ünlü bilim adamlarının yetiştiği Kolofon yine İzmir’de. Bütün bu devletler bugün var olsaydı insanın İzmir’de ayağını uzatıp dinlenmesi için neredeyse pasaport alması gerekirdi.”
Şadan Gökovalı gibiler birden fazla hayat yaşadılar ve yaşamaya doyamadılar.
İyi ki hayatımızda oldular.
Şadan abi de nurlar içinde uyusun.
Son mesajı Necati
Cumalı şiiriydi
ŞADAN Gökovalı bir süredir rahatsızdı. Ama mesajlarını her sabah telefonumda bulurdum. Bazen sadece “Merhaba...” yazardı. Bazen “Deniz’in oğlu deniz, özledim” derdi. Bazen de bir şiir, bir haber, dikkatini çeken bir yazıyı paylaşırdı.
Ölüm haberi gelince hemen telefonumu açtım ve bana yolladığı son mesaja baktım. Çok yakın bir zamanda atılmış bir Necati Cumalı şiiri...
“Soğuk kış geceleri” şiiri...
***
Soğuk kış geceleri odama ansızın bir kadın hayali girer.
İlerler yavaş adımlarla masamı düzeltir, omuzlarımı örter.
Elleri güller beyazlığında.
Dışarda gece zifiri kara, el ayak ortadan çekilmiştir. Rüzgar deli deli eser, dalların gölgeleri sokak boyunca, kaldırımlarda uzar, titreşir.
Sefih yüzler, kötü kişiler karanlıkta yaşayan kim varsa üşüşür peşinden camlara. O bana şahin önünden kaçan yavrular gibi gelir.
Bak, der, ne haldeyim; ne haldeyim bil. Ne arzum kaldı, ne hevesim kapılara duvarlara benzedim. Uyurum uykularım uyku değil!
Güzelim, kadınım, gülüm nerkisim. Bilemedim, bir hata ettim bağışla bağışla, ne ettimse kendime ettim. Sen gideli gün günden tazelendi derdim. Sen gideli yüzüm gülmedi bir daha.”
Mesajlarını da, seni de çok özleyeceğim Şadan abi...
Selam olsun güzel insanlara
GERÇEKTEN de bazı insanlar birden fazla hayat yaşarlar. Çok şanslıyım böyle insanları tanıdığım, vakit geçirdiğim için... Bana hayatın siyasetten ibaret olmadığını öğrettiler. Hayatın farklı renkleri olduğunu gösterdiler. Sanatsız bir hayatın kupkuru olduğunu bana anlattılar. Gustonun yemekle sınırlı kalmadığını, her halin, her yaşanmışlığın bir şef özeniyle hazırlanması gerektiğini bana söylediler.
Hayat arkadaşlarla, dostlarla güzeldir. İyi güzel insanlara selam olsun...
Bu ninni hep aklımdaydı
Oğlum Atlas doğduğunda Şadan Gökovalı aradı.
“Sen şimdi baba oldun, oğlun uyamadan önce senden ninni bekler” dedi.
Ve şu ninniyi attı. O günü de, ninniyi de unutmadım.
Şöyleydi.
***
“Eee yavruma eee... Benim miniminiciğim... Uyusun da büyüsün ninni... Benim kara böceğim, ağaçlarda hindistan cevizi, çalılarda böğürtlen, cimcimecik başı var. Gözleri kocaman kocaman, denize karşı açılmış bir çift pencere sanki... Kapa o güzel gözlerini... Benim ürkek böceğim, beyaz yamyam gelir sonra... Mam Mam eder seni... Bak iyi uyursan bu gece, evin efendisi söyledi. Sana ciciler alacak, pırıl pırıl düğmeli...
İyi uyur çabuk büyürsen, ağaçlarda hindistan cevizi, çalılarda böğürtlen... Ee yavruma eeee eee ee...”
***
Ve şöyle de bir not düşmüştü.
“Uruguay’dan Ildefenso Perada Valdes’ten ama Can Yücel Türkçesiyle...”
Paylaş